Orhan Samsatlıoğlu…
Eğitimcilik yaptığı Ankara’yı bırakıp 2004 yılında geldiği Adıyaman’da Belediye Başkan Yardımcılığına başlamış, ancak yılını bile doldurmadan “bazı” nedenlerle gözünü kırpmadan “makam”ını terk eden, soyadı gibi Samsatlı bir hemşerimiz…
Her tanışma bir vesile ile olur. Kendisiyle tanışmamız da, belediyedeki görevi vesilesiyle oldu. Lakin göreve başlamasıyla tanıştığımızın tersine, görevi bırakmasıyla tanışıklığımız, dostluğumuz Allah’a şükür bitmedi, devam etti.
Samsatlıoğlu, “dostlukla” ilgili kaleme aldığı bir yazı yollamış. Sağ olsun… Son zamanlarda siyaset sahnesinde 23 Nisan koltuğu gibi kısa ömürlü olduğunu gördüğüm dostlukları da anımsatan “DOST VE DOSTLUK” başlıklı yazıyı gelin birlikte okuyalım:
“Farsça olan bu sözcüğün gerçek anlamı;``Sevilen, güvenilen, yakın arkadaş`` demektir. Sosyal bir varlık olan her insanın böylesi arkadaşlara, gerçek dostlara ihtiyacı vardır. Ancak her toplumda olduğu gibi toplumumuzda da iki çeşit dost vardır: İyi gün dostu ve kötü gün dostu...
Bunların nasıl olduğu, ne şekilde oluşup gerçekleştiğini anlamak pek de zor değildir. Özellikle toplumumuzda daha da kolaydır bunu ve bunları saptamak. Örneğin: Eğer günlük hayatta sıradışı bir konumda iseniz, bir mevki ve makam sahibiyseniz, hatırı sayılır bir zenginliğiniz varsa, fark etmeden etrafınızda kendilerini ``dost`` diye tanıtan birçok kişinin olduğunu, dolaştığını görürsünüz. Yanınızdan, yakınınızdan hiç eksik olmazlar. Gittiğiniz camiye ve cemaate gider, marketinizden alışveriş yapar, arkadaşlarınıza ve size görünmek için çaba harcar ve her vesileyle bir fırsatını bulup ``dost`` olduklarını kanıtlamaya çalışırlar. Ancak işin özünde sizin sahip olduğunuz mevki, makam veya maddi imkânlardan yararlanmak arzusu ve hırsı vardır. Ya kendileri, ya aile bireyleri, ya da yakın akrabaları için bir beklentileri, çıkarları ve hesapları vardır mutlaka. İşte bunlar toplumumuzda ``İyi gün dostu`` olarak bilinen kimselerdir.
Sizin rüzgârınız esiyorken yelkenlerini şişirir, maddi-manevi gücünüz ve imkânınız varken sizden azami derecede yararlanır, size fark ettirmeden bir kene gibi sırtınıza yapışıp kanınızı emer; sizi, gücünüzü ve imkânlarınızı sömürmeyi sürdürürler. Siz de içinde bulunduğunuz mevki, makam, güç, zenginlik ve otorite debdebesi içinde bunların süregelen zararlarından pek etkilenmez, hatta bizzat saptadıklarınızı bile önemsemeyip geçersiniz. Ancak ne zamanki elinizdeki mevki, makam, güç ve imkânlar gider yahut ayağınız tökezler, işte o zaman neyin ne olduğunu anlarsınız. Ama çok geç... Artık iş işten geçmiştir. İyi günlerinizde etrafınızda dönüp dolaşan o dost görünümlü menfaat şebekesinin artık size uğramadığını, sizi arayıp sormadığını, sizden uzaklaştığını görürsünüz. Zira öküz ölmüş, ortaklık bozulmuştur. Ev bitmiş, duvarcı ustası çoktan unutulmuştur. Musluklar ve hortumlar kesilince onlar da meclisinizden ayaklarını kesmişlerdir... Hatta Allah`ın bir selamını bile... Oysa siz, yıllarca onları ``dost`` olarak bilmiştiniz... Şimdi sıra, başınızı ellerinizin arasına alıp ``eskimeyen dost``larınızı, ``kötü gün dostları``nızı arayıp günah çıkarmaya gelmiştir.
Tabii eğer kırılan kalpleri tamir etmek mümkünse...”
Yazı burada bitiyor. Ancak dileğimiz, memuriyet yaşamında Türkçe-Edebiyat öğretmenliği, Adıyaman Lisesi Müdürlüğü ve İl Milli Eğitim Müdür Yardımcılığı, emekliliğinde ise özel dershanelerde öğretmenlik ve yöneticilik yapan Samsatlıoğlu gibi güçlü kalemlerin basında yer almaya devam etmesi…
Haydi, “dostum” Samsatlıoğlu!
“Durmak yok yazmaya devam” lütfen…