Devlet; insanların birlikte yaşama gereksiniminden doğan, ilk insanlarla birlikte başlayan ve günümüze kadar süregelen düzenli ve sistemli oluşumdur.
Devlet; toprağı, bayrağı, kavramı somutlaştıran kurum ve değerleri olan, birlikte yaşayan halk topluluğu ve bu halkı bir arada tutan gücü olan siyasal bir kurum olarak tanımlanabilir.
T. Hobbes, J. Locke ve J.J. Rousseau gibi düşünürlere göre, devlet, insanların toplu halde yaşamaları sonucunda ortaya çıkmış bir otoritedir. İnsanlar barış ve düzen içinde yaşamak için bireysel iradelerini bir araya getirerek toplumsal iradeye dönüştürmüşlerdir.
Thomas Hobbes’in şöyle bir sözü vardır: “Homo, Homini Lupus (İnsan, insanın kurdudur).” yani devlet gibi güçlü bir otorite olmazsa sadece gücü olan kişiler istediklerini yapabilir, istediklerine sahip olabilir. Diğer insanlar ise güçlü olanlara boyun eğmek zorundadır.
Devlet, ortak bir hayatı ve kültürü paylaşan insanların güvenlik, refah ve huzurunun tesis edilmesi amacıyla vardır. Bu amaca yönelik olarak kanun koyma, bu kanunları uygulama, yargılama, cezalandırma gibi güçlere sahip olan kurumdur.
Devletin üç temel öğesi vazgeçilmezdir. Bunlar; toprak parçası, bu toprak üzerinde yaşayan halk ve yöneten güç. Bunların birinin olmaması devlet tanımını eksik bırakır.
Günümüz devlet anlayışında Cumhurbaşkanı, Başbakan, Bayrak, Milli Marş, Belirlenmiş bir başkent, Güvenlik güçleri, Yasama, Yürütme ve Yürütme Organları, İdare Merkezi (Meclis) gibi kavramların olması gerekiyor.
İlk insanlardan itibaren çeşitli şekillerde insanlar bir arada yaşamak istemiş ve kendi aralarında bazı sistemler oluşturarak yönetme ve yönetilme yoluna gitmiş, zamanla geliştirilerek modern devlet anlayışına ulaşmışlardır.
Tarihte hiçbir toplum lidersiz ve devletsiz kalmamıştır. Geçmişte padişahlık ve krallıklarla yönetilen devletler olduğu gibi “aristokrasi” denilen bir kabile veya grubun hüküm sürmesi şeklinde de karşımıza çıkmıştır.
Padişah ve krallıklarda hâkim devlet anlayışı mevcut olup, yasa, kanun ve güç kendilerinde olduklarından muhalefet etme söz konusu olamaz.
Halen bazı ülkelerde krallıklar olmakla birlikte günümüzün geçerli yönetim şekli olan cumhuriyet yönetimi ve demokrasi insanlara daha rahat ve yaşanılır bir hayat olanağı sunmuştur.
Türkler de bu çeşitli yönetim aşamalarından geçmiş deneyim sahibi millettirler.
Türk milleti devlet anlayışında çok ilerlemiş, yeryüzünde en büyük imparatorluklar kurmuş, büyük bir devlet anlayış ve geleneğine sahiptir. İmparatorluklar kurmuş, padişahlıkla yönetilmiş ve cumhuriyetle devam etmektedirler.
Anadolu’da çeşitli medeniyetlerin izlerine rastlamak mümkün olduğu gibi dünyanın her bir köşesinde de Türklerin izlerine rastlamak mümkün.
Ancak, her toplumda olduğu gibi Türk devletlerinin de tarih boyunca içeriden ve dışarıdan düşmanları olmuştur. Savaş meydanlarında başa çıkılamayan Türklerin yok edilmesi için halkın tarihinden uzaklaştırılması politikası izlenmiştir.
Bu bağlamda; Geçmişi küçük ve hakir görmeye yönelik uydurma bilgiler yayılmış, Atalarına sahip çıkılması ayıplanmıştır. Geçmiş yöneticilerin sanki sadece zevkusefada hayat sürdükleri, bilgisiz ve yetersiz oldukları dillendirilmiş, koca imparatorlukların nasıl oluşturulduğu, dünyanın büyük bir bölümüne nasıl sahip oldukları, adilâne ve başarılı yönetimleri görmezden gelinmiştir.
Engin bir devlet kurma ve yönetme sanatına sahip olan atalarımız ile günümüz insanları arasına kara kediler girmiş, devlet deneyim ve tecrübeleri olmayanlara özenti içine girmemize çalışılmıştır.
Geçmişini iyi bilen toplumların geleceklerini iyi tayin etmede başarılı olacaklarını düşünüyorum. Devletlerin var oluş nedeni insanların huzur ve refahı içindir. Devlet, insan için vardır. Şeyh Edebali’nin “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” sözü bu anlamda önemli ve yol göstericidir.
Bireyleri huzurlu, sosyal, ekonomik ve siyasal olarak güçlü devletlerin gerilemesi veya yok olması mümkün değildir. Vatandaş ve devleti barışık toplumlar, mutlak başarıya ulaşırlar. Dış güçlerin oyunlarından etkilenmez, içerdeki hainleri kısa sürede eritme ve yok etmeyi başarırlar.
Sürekli yenilenen, eğitim seviyesi yükselen, dışa açık, dünya ile uyumlu ve geleceğe yönelik idealleri olan milletlerin muvaffak olmaları kaçınılmazdır. Ufak sarsıntılara karşı direnir ve yıkılmazlar. Bu tür devletlerin yok olması ise imkânsızdır.
Her ailenin başka aileler ile ilişkileri olduğu gibi, birbirine gereksinim duydukları gibi devletlerin de başka devletler ile ilişki içerisinde olması, birbirinden faydalanmaları gerekiyor. Günümüzde sınırların bile kalktığını görüyoruz.
Ancak, bu tür ilişkilerde devletin ve milletin yüksek menfaatleri esastır. Liderlerin vatandaşın yüksek menfaatlerini koruma ve devletin bekasını temin etme gibi temel sorumlulukları vardır. Bunun ötesinde bir lüksleri olamaz.
Cumhuriyet ile yönetilen ve demokrasinin gereklerini yerine getirmeye özen gösterilen devletimizin ilelebet var olması, güçlü olması ve muasır medeniyetler seviyesine ulaşması dileğiyle…