Bir memlekete zarar veren zihniyetlerden biri de, kendisini çok önemli ve vazgeçilmez sanan zihniyetlerdir.
Yeterli olgunluk ve erdeme ulaş(a)madıkları halde, hasbelkader bir şekilde elde ettikleri mevki ve makamı işgal etmekte ısrar edenler ile böylesi mevki ve makamlara bir şekilde gelmek isteyenlerin yaptığı tahribat ilk anda çıplak gözle görülmeyebilir. Zira yoğun bir iktidar ya da gücü ele geçirme mücadelesi vardır ve ortalık toz dumandır.
Tehlikeli gidişatın farkında varan ve durumun vahametini görebilenlere itibar ve itimat edilmediği hatta yok sayıldığı için işin bu kısmını geçiyorum. Zira böylesi kişiler dinlenildiği taktirde ya yolları kesilecek ya da tekerlerine çomak sokulmuş olacaktır.
Bu durum belki bir çoğumuz için geçerli olabilir.
Mevki ve makam, güç ve kuvvet esrarlıdır, sarhoş edicidir, baş döndürür. Aklıselimi uyuşturur, feraset ve basireti bağlar.
Kimin umurunda.
Önemli olan hedefe ulaşmaktır. Önemli olan o gücü ele geçirmektir.
Bu uğurda yitirilen, zayi edilen değerleri “eğitim zayiatı” babından görüp belki de kâr hanesine yazanlar bile olabilir.
Sözlerimde başka maksatlar arayanlar olabilir, çok görmem. İçine düştüğümüz sarhoşluk ve esiri olduğumuz nefis, bize birçok şeyi başka şekillerde gösterebilir.
Dümeni şehvet ve hazzın eline verdikten sonra aldatılmamak mümkün mü? Bu durumda encamını düşünmekten bile aciz olur insanoğlu.
T.S. Eliot derki, “Bu dünyaya verilen zararların yarısı kendini önemli hissetmek (ya da hissettirmek) isteyen insanların eserleridir.”
Katılmamak mümkün mü?
Dikkat edelim ve iğneyi önce kendimize batıralım. Çünkü burada hassas olan bir denge vardır ki, o da şudur:
Eğer mevzu bahis kendimiz isek bu söylediklerimin havada kalması kuvvetle muhtemeldir. Tabi arzu ve heveslerimize kapılmamışsak. Kapılmışsak, biz vazgeçilmeyiz yok kapılmamışsak zaten itibar ve itimat edilmez.
Hırs, arzu ve heveslerimize kapılmış (ki çoğu zaman farkında olmayız) ve gözlerimiz kararmışsa eğer, işte o zaman bizden önemlisi yoktur. Bizden vazgeçen, vazgeçmek isteyen kim ya da kimler olursa olsun kaybetmeye, memleket yıkılıp viran olmaya, insanlar mutsuz ve huzursuz olmaya mahkum olur.
O halde, memleketi kaybetmekten ve yıkılmaktan kurtarmak, insanları mutluluk ve huzura ulaştırmak için mevki ve makamı, gücü bir şekilde ele geçirmek gerekiyor ve elzemdir ve bu yolda her şey mübahtır.
Çünkü bizden ehil, bizden eğitimli ve bizden bilgili ve görgülü kimse yoktur.
Çünkü biz çok önemliyiz, çünkü bizsiz olmaz, çünkü söz konusu olan memlekettir. Çünkü memleketin ve davanın bize ihtiyacı vardır.
Ve çünkü en büyük hatta tek kurtarıcı biziz.
Bu durum her ahval ve şerait için geçerlidir. Kurum ve kuruluşlardan tutun da her yönetim kademesine kadar uzatın.
Çünkü kurtarıcılar her yere lazım.
Pardon, anlamadım?
Ne dediniz?...
“Bu memleketin esas sorunu, kurtarıcılardan kurtulamamasıdır.” mı dediniz?
Hadi canım…