Bundan 73 yıl önce Dersim (Tunceli) halkına yönelik insanların tüylerini ürperten toplu bir katliamın yaşandığını tarih izah ediyor…
Tıpkı Halepçe ve Hama’da olduğu gibi, Dersim’de de insanlar diri diri yakılmış; hem de yaşlı genç kadın çoluk-çocuk denilmeden toplu katliama maruz bırakılmış…
Sözde Dersim isyanının önderi olarak bilinen Seyit Rıza’ya reva görülen zulmü öğrenmek bile, o gün Dersim halkına yönelik yapılan insanlık dışı eylemlerin vahameti ortaya çıkmaktadır:
Dersim olayların önderi olarak iddia edilen Seyit Rıza yakalanmış, Elazığ’a sürülmüştü!
Jandarma karakolu yanındaki meydana getirildiğinde, sonradan Dışişleri Bakanı koltuğuna oturan Sabri Çağlayangil’e döndü. Sehpaları görünce durumun vahametini anlamıştı!
Çağlayangil’e “Sen Ankara’dan beni asmak için mi geldin” diye sordu.
Ancak sorusu yanıtsız kaldı ve son sözü soruldu. “Kırk liram ve saatim var, oğluma verirsiniz” dedi!
Sonra meydana çıkarıldı! Hava soğuktu ve etrafta kimseler yoktu! Ama O, meydan insanla doluymuş gibi sessizliğe ve boşluğa hitap etti:
“Evladı Kerbela’yız, günahsızız, ayıptır, zulümdür, cinayettir” sözleri meydanda yankılandı!
Söyleyeceklerini bitirdikten sonra dimdik yürüdü, kendisini asacak olan cellâdı itti ve ipi boynuna geçirdi! Akabinde sandalyeye ayağıyla tekme vurarak, Darü-l Beka’ya yürüdü!!!
Söz konusu katliamın üzerinden tam 73 yıl geçti! Lakin o gün yaşanan acıların üzerinden değil 73, 1000 yıl geçmiş olsa dahi duyarlı vatandaşların yüreğinden çıkacak gibi değil!
Çünkü Halepçe ve Hama’da olduğu gibi, Dersim’lilere yönelik toplu bir katliamdı…
Malum katliamın gerçekleştiği operasyonlarda asker olması hasebiyle görevli olduğu söylenen Abdullah Çiftçi isimli vatandaşın ağzından dökülerek basına yansıyan cümleleri bir vesileyle okuduğumda, şahsen tüylerim diken diken olmuş, yanaklarımı sel almıştı!
Diyeceğim o ki, Dersim’lilere o gün yaşatılanlar; insanlık adına izah edilebilir hiçbir yanı olamayacağı gibi, gayri insani zulmün boyutu göz önünde bulundurulduğunda, hiçbir haklı gerekçesi de düşünülemez…
Alevi inancına mensup değilim, ama insanlık tarihine kara bir leke olarak sürülen malum zulmün tasvip edilebilir hiçbir yanının olmadığını da belirtmeyi, bir insani görev olarak telakki ediyorum.
Doğrusu madalyonun öbür yüzüne bakıldığı zaman ortada yaman bir çelişkinin olduğu da gün gibi ortada…
Söz konusu zulmün baş mimarı; dönemin CHP Genel Başkanı İsmet İnönü olduğu biliniyor olmasına rağmen, Dersim’lilerin halen CHP’nin etrafında kenetleniyor olması anlaşılır gibi değil.
“Dersim meselesini ortadan kaldırdık” “Son verdik” “Dersim müşkülesinden kurtulduk” Dersim’i her türlü askeri hareketle temizledik” cümlelerini bile kuran İnönü’nün partisine halen derin bir sevgi besleyen Dersim halkını anlamaktansa güçlük çekiyorum…
Selam, sevgi ve gönül dolusu muhabbetlerimle…