Bedevinin biri kavurucu çöl sıcağında devesinin sırtında seyahat ederken ileride bir karartı görür. İçinde bir his onu o karartıya doğru yönlendirir.

Yaklaştığında yerde yara bere içinde bir adam görür. Can çekişen, ölmek üzere olan bu yabancıyı çölde öylece bırakamazdı ya…

Devesinden iner ve içecek son suyunu tanımadığı bu adamın çatlayan dudaklarından aşağı döker. İçtiği suyla biraz biraz kendine gelen yabancı gözlerini açtığında başını bedevinin dizlerinde görür.

Bedevi aç kalmış bu adama yemeğini ekmeğini de ikram eder.

Yabancının kanayan yaralarını ilaçlarıyla tedavi ederken bir yumrukla yere yuvarlanır bedevi. Bir yumruk, bir yumruk daha derken ağzı burnu kan içinde kalır bedevinin.

Az önce yardım ettiği yabancı adam iyileşir iyileşmez kendisine yardım eden bedeviyi önce döver sonra parasını alır daha sonra da devesine binip gidecekken bedevi arkadan seslenir:

“Dur yabancı! Sana zamanımı verdim, helal olsun.”

“Sana suyumu, ekmeğimi ve ilacımı verdim helal olsun.”

“Şimdi paramı ve devemi alıp beni bu halde bırakıyorsun o da helal olsun.”

“Ama sana bir şeyi helal etmiyorum, insanlara iyilik yapma duygumu ve insanlara güvenme hissimi öldürdün işte o haram olsun…”

***

İyilik yapma ve insanlara güvenme duygusunun kaybedildiği günleri yoğun olarak yaşıyoruz ne yazık ki.

Kim ve ne amaçla yaparsa yapsın toplumda güven ve iyilik yapma hissinin zedelenmesine sebep olmuşsa, bilsin ki o topluma en büyük kötülüklerden birini yapmıştır.

Zira toplumu bir arada tutan harçların en önemlilerinden biridir güven ve iyilik duygusudur.

Aynı zamanda huzurlu bir ortam için de gerekli olan birinci şarttır.

Bir ara dünya çapında bir markanın reklamında da yer almıştı bu konu;

“İnsanların güvenini kaybetmektense para kaybetmeyi tercih ederim.”

Karşılıklı güvenin bireylere ve topluma sağladığı yararları çok iyi bilen bir zihniyetin ürünü olan bu söz, aslında bizlere ilişkilerimizde neyi önceliklememiz gerektiği konusunda da önemli ipucu vermektedir.

Aslında bu söze kadar duyduğumuz ve okuduğumuz o kadar nasihat ve söz var ki.

Ama zafiyetten kaynaklanan hırs ve tamahtan dolayı ön plana çıkan maalesef menfaatlerimiz oluyor.

Para, başka bir deyişle makam ve güç kaybetmektense, insanların güvenini kaybetmeyi yeğleyen anlayıştaki insanların daha çok cirit attığı günleri yaşıyor gibiyiz sanki.

Güven, iyilik hatta ahlaki duyguların kaybolması, paranın kaybedilmesi kadar üzmüyorsa bizi; gücü ele geçirmek, mevki ve makama ulaşmak için insani ve ahlaki değerlerimizin alt üst olmasını pek umursamıyorsak eğer; o zaman ciddi sarsıntılara hazır olmalıyız demektir.

Bireysel ya da belli bir zümreye ait menfaatler, toplumun, ülkenin ve insanların menfaatinden önce geliyorsa ve bu uğurda gözler ve zihinler kararmış, belli bir noktaya kilitlenmişse eğer; o zaman insanların birbirine hasmane davranmaları kaçınılmaz demektir.

Oysa mevcut güveni korumak ne kadar da kolay...

Azami müştereklerimizle birlikte dostça ve birbirimize güven duyarak yaşamak varken, nereden geldiği belli olmayan bir yangını körüklemek, birilerinin senaryolarına figüranlık yapmak gibi zor olanı tercih etmek, istenen bir şey olmasa gerek.

O halde?