Çoğu zaman basit ya da sanal gündemlerle vaktimizi heba ederiz de farkına bile varmayız.
Hatta sadece vaktimizi heba etmekle de kalmayız. Çevremizde bulunan eşimizi dostumuzu da kırarız.
Kutsal bir mücadele verir gibi kendimizi kaptırdığımız için kırıp döktüklerimizi görmeyiz bile. Ve işin sonunda yani tüm gücümüzle verdiğimiz mücadelenin(!) sonunda, hepsinin bir incir çekirdeğini dahi doldurmadığını ancak fark edebiliriz.
İş işten geçmiştir tabi, arkamızda bıraktığımız kırıklarla, kızgınlıklarla dolu enkaz yanımıza kâr kalmıştır.
Oysa yapılması gereken tek şey vardır.
Aramızdaki diyalog ve iletişimi daha aktif hale getirmek…
Daha net söylemek gerekirse, birbirimizi dinlemek...
Birbirimizi bir dinleyebilsek, karşımızdakinin ne demek istediğini bir anlayabilsek, inanın arkamızda bunca hasar ve enkaz bırakmadan daha sakin yaşayabileceğiz.
Sadece birbirimizi dinleyip anlayalım, buna gayret edelim.
Ama samimi olarak…
Bir şey daha...
Madem toplum olarak bir arada yaşıyoruz ya da yaşamak durumundayız. O zaman bunun getirdiği/gerektirdiği kuralları da uygulamak zorundayız. Bu bazıları için zor gelebilir. Kendi başına buyruk, çıkarları ve benliği ön planda olan böylesi tiplerin belli bir kalıba girmeleri belli kurallara uymaları zor olabilir. Bunu da toplum olarak aramızda eritmenin bir yolunu bulmamız gerekiyor.
Unutmamak lazım ki, iyi geçinmek iki kişinin kusursuz olmasıyla değil, birbirlerinin kusurlarını hoş görmesiyle olur.
Gençlerin yazdığı güzel bir duvar yazısı var.
“Saygıda mecbur, sevgide özgürsünüz.”
Madem bir arada yaşıyoruz, o halde birbirimizi sevmesek bile saygılı olmak zorundayız.
Yeri gelmişken şunu da ifade edeyim. Bizler aynı zamanda birbirimizin imtihanıyız. Birbirimizle sınanıyoruz. Kul hakkı, komşu hakkı, insan hakkı vb. dedikleri tam olarak budur işte.
Ne güzel demiş şair…
“Bu sınavın sonunda kül olmak da var pişmek de…”
Son olarak şunu diyeyim.
Evet, birbirimizi dinlemeliyiz, hoş göreceğiz, saygı göstereceğiz, eyvallah.
Ancak yanlışta, kötülükte, zalimlikte, ahlaksızlıkta, haksızlıkta ısrar edenler karşısında da toplum olarak gerekli tavrı göstermek zorundayız.
Birbirimize karşı olan saygımız, iletişim ve diyalog çabamız, hoşgörümüz kötülere ve zalimlere cesaret verici olmamalı.
Aksi halde onca gayretle tesis etmeye çalıştığımız toplumsal huzur ve güven ortamı, kumdan kaleler gibi yıkılıverir gider.