Mutlu olmak…
Gonca Çiftçioğulları, Etki Yayınları arasında çıkan Gece Gelen Ölüm adlı polisiye romanla adını duyuran bir kardeşimiz. Şimdi de Adıyaman’da geçtiğini kurguladığı bir cinayet olayını işleyen ikinci bir romana başlamış. Geçen görüşmemizde, bu romanıyla ilin tarihi ve turistik mekânlarını tanıtmayı da amaçladığını söyledi. Bir taşla iki kuş… Takdir ettim doğrusu…
Romanını yazadursun bir de mutlulukla ilgili yazı yollamış. Aşağıda birlikte okuyalım:
“MUTLU OLMAYI BECEREBİLİYOR MUYUZ?
Bugün ilk köşe yazımı siz değerli okurlarım için yazmaya başlıyorum. İlkyazımda konu olarak “mutluluk” kavramını ele almak istedim. Bu konuyla ilgili o kadar çok yazı yazıldı, o kadar çok tavsiyeler verildi ki, benim bu söylenenlerden farklı bir mutluluk tanımı verme gibi bir çabam yok. Ben sadece mutluluk üzerine bakış açımızı değerlendirmeye çalışacağım.
Şöyle bir kendimizi analiz etmeye çalışırsak mutsuz olmak, ya da için de bulunduğumuz durumdan hoşnutsuz olmak için çok büyük bir çaba harcamaya gerek olmadığını görürüz. Çünkü bizler genelde mutlu olmak için değil, mutsuz olmak için çaba harcarız. Mutlu olmayı kendimiz istemedikçe, buna niyet etmedikçe mutlu olamayız. Her şeyden önce bunu biz istemeliyiz.
Mutlu olmayı istemek için, en temelde yapılması gereken şey, bizi mutsuz olmaya iten etmenleri fark edebilmektir. Hayatımıza bir bakıp, bizi mutsuzluğa mahkûm eden durumları, oluşumları gözden geçirmemiz gerekir. Bu durum ve oluşumlar, kişiden kişiye ve yaştan yaşa değişir. Herkesin hayattan beklentisi ve yaşam tarzı farklıdır. İşte bu farklılıklar, hayatımıza yön veren ve psikolojik yapımızı da yakından ilgilendiren kararlar verdirir. Bir çocuğun, bir ergenin, bir kadının ve bir erkeğin, hayata bakış açıları ve beklentileri hepsi birbirinden farklıdır. Misal olarak, bir çocuk hayalini kurduğu bir oyuncağa, ya da istediği bir nesneye sahip olunca mutlu olur. Onun mutluluk tanımı budur. Ya da ergen bir genç, geleceği ile ilgili konularda kararları kendisi vermek ister. Onun mutluluk tanımı da budur. Ama bu gencin karar verme aşamasında çevresi ve ailesi bir faktör olarak işin içine girdiğinde, o genç için mutsuzluğa açılmış bir kapı da aralanmış olur. Önemli olan beklentiler ve istekler arasında güzel bir denge oluşturup, bunu kimseye zarar vermeden hayata geçirebilmektir.
Mutluluğu düşlediğimizde, mutlaka bakış açımızı da gözden geçirmeliyiz. Hayatımızda bizi mutsuz eden durumlar ve kişiler varsa, mümkün olduğunca o durum ve kişilerden uzak kalmaya çalışmak bizi olumlu bir şekilde pozitivize edecektir.
Sabah yataktan kalktığımızda güne nasıl bir ruh hali ile başlarsak, günümüz de o şekilde geçer. Yataktan yorgun ve uykusuz bir şekilde kalkmak, o günü mutsuz ve karamsar geçirmemize sebep olur. Her şeyden önce kalkar kalkmaz yüzümüzü yıkarken aynaya bakmalı, “bugün çok güzel bir gün olacak, bugün çok mutluyum” diyebilmeliyiz. O andaki ruh halimizle, bütün bir gün boyunca kendimizi mutlu hissetmemizi sağlayacak temeli de atmış oluruz.
Bu yüzden mutlu olmak tamamen bakış açımıza bağlıdır. Her karşılaştığımız zorluk, mutlaka omuzlarımıza bir yük bindirecek ve bu yükün ağırlığında bir ezilme hissedeceğiz. Eğer bu yükü kaldırmaya dahi gerek duymadan bu bizim kaderimizmiş deyip hemen boyun eğersek, bu yük daha çok ağırlaşacak ve üzerimize yüklenen mutsuzluğu da, bir boyun eğişle kabul etmiş olacağız. Hâlbuki omuzlarımıza yüklenen bu zorluklara boyun eğmeyip, elimizden geldiğince yavaş yavaş kaldırmaya başladığımızda güzel ve mutlu günlere de bir pencere açmış oluruz.”