Sevgili anneciğim; seni tanımam henüz birkaç gün oldu…

Biliyor musun? İlk defa sana bir mektup yazıyorum. Sürekli ve düzenli bir şekilde sana yazmayı düşünüyorum.

Yüce yaratanın yaratma mucizesini hissettikçe, gözlemledikçe, gördüklerimi sana bir bir yazacağım…

Canım annem; senin rahminde, ilk günlerimin heyecanını yaşamaktayım. Türlü mucizeleri gördükçe olağanüstü bir şaşkınlık yaşıyorum.

Hani dedim ya, ilk defa sana yazıyorum. Sana dokunmam da ilk defa oldu.

            Seni ilk hissedişimde, ah bir bilsen ruh haletimi… Cenab-ı Hakk’ın beni seninle nasıl bütünleştirdiğini bir bilsen anneciğim…

            İnan ki en az benim kadar sende mutlu olurdun. Hatta belki mutluluktan kanatlanır, kuşlar misali semayı seyre dalardın.  

            Anneciğim; belki henüz farkına varamadın ama bu karanlık dünyada ilk vücut hareketlerim de başladı.

            Hücrelerimde yavaş yavaş bir kıpırdama var. Belki çok gizemli gibi görünüyor olabilir, lakin hissediyorum iyiden iyiye…

            Kımıldamaya başlayan bu minnacık kollarımla seni kucaklayacağım günü sabırsızlıkla bekliyorum.

            Ancak bu kımıldayışlarımın henüz farkında değilsin. Biliyorum ileriki günlerde sende hissedebileceksin.

Anne biliyor musun? Rabbimin her şeyden çok kendisini sevmem için verdiği kalbim de atışlarına başladı.

Tıpkı saatlerin içinde durmadan dönen saniye misali “tik tak, tik tak” ediyor.  

Sevgili anneciğim; Rabbim kendisini zikretmem için dil ve dudaklarımın oluşumunu da yavaş yavaş tamamlamaya başlayıverdi.

Diş ve damak yapısı da bu ayın sonunda oluşmaya başlıyor.

Anneciğim; artık bazı şeyleri algılayabilmekteyim. Bu algıların beynimde depolanmaya başlamasıyla, beynim ilk öğrenme faaliyetlerine başladı. Yani hafızam çoktan kaydetmeye başladı bile.

Canım annem; o yüzden bana bol bol Kur’an oku. Oku ki, hafızama Allah kelamı ilmek ilmek nakşolsun.

El ve ayak parmaklarım arasındaki perdeleri bu aydan itibaren Rabbim ortadan kaldıracak ve artık ellerimi de açıp kapatabileceğim.

Rabbime ellerimi açıp dua etme provalarına başladım…

Anneciğim, önümüzdeki aylarda hakkını ödeyemeyeceğim, artık tekmelerimi sık sık hissedeceksin. Ne olur şimdiden hakkını helal et!

Sevgili anneciğim; ancak bugün sana sanki bir haller olmuş:

O sevecen yüzünden tatlı tebessümler, gülücükler eksilmezdi. Güldükçe gamzelerin iyice belirginleşir ve şakağın bir hoş olurdu. O eski gülümsemelerini özledim…

Hani dün doktor amcaya gittin ya? O amca karın bölgeni muayene etti. Daha sonra karnında karanlıklar içinde ayrı bir dünyası olan, yani benim resmimi çekti. Adına “ultrason” mu ne deniliyor… 

İşte o andan itibaren gülümsemelerine hasret kaldım canım annem!

Bak bugün de aynı amcaya gelmiş, yüksekçe bir yatağa uzanmışsın! Neler oluyor, anlayamıyorum?

Ve şimdi bana müdahale etmeye başladı o amca!  

Ne olur beni öldürmeyin canım annem! Ben henüz daha küçücüğüm! Yakında bu karanlık âlemden kurtulacak, sana ve babama tatlı gülücükler saçacağım!

Gülüp oynayacak, yavaş yavaş büyüyecek ve sizin gibi bir insan olacağım! Dünyada olup bitenlere şahit olacağım! Neden bunu bana reva görüyorsunuz anneciğim?  

Eğer dünyaya gözümü açmadan, rahim denilen bu kutsal ve karanlık dünyada beni yok ederseniz, cinayet işlemiş olursunuz!

Canım anneciğim; bilmez misin kürtajın ağır bir günah olduğunu? Ana rahmindeki minnacık ve günahsız bir meleği öldürmekle sıradan bir insanı öldürmenin ne farkı var?

Her ikisi de cinayettir! Nasıl olur da cinayet işler, katil olursun? Bu hangi mantığa hizmettir?

Bir düşün bakim; ilk insanın oğlu Kabil de kardeşi Habil’i öldürmüştü! Lakin sonunda duymuş olduğu üzüntü ve pişmanlık onun içini kemirip durmamış mıydı?  

Sonradan pişmanlık duyacağın bir eylemin odağında ne diye yer alırsın?

Yapma, etme anneciğim! Tozpembe dünyamı, hülyamı, geleceğimi rızık endişesiyle ve aslı astarı olmayan bahanelerle yok etme!..

Ne çare ki; çeşitli bahanelerin arkasına sığınan anne, ciğerparesinin geleceğini kendi elleriyle yok edip, cinayet denilen mel’un eylemde bulunur. Sadece yavrusunun geleceğini değil, aynı zamanda uhrevi alemini de karartır!!!

Kürtajın cinayet olmadığını savunanların ve istikbal korkusuna kapılanların aklına şaşarım!

Nice bahanelerin arkasına sığınarak, katil olmaya yeltenen zavallılar ah bir akıbetlerini bilseler!..

Rabbim kimseyi akıl denilen o yüce sermayeden yoksun bırakmasın!
            Selam, sevgi ve gönül dolusu muhabbetlerimle…