Şehirler yaşayanlarına müreffeh bir ortam sunmalı, onların ihtiyaçlarını karşılayabilecek imkânlara sahip olmalıdır. Ve bu imkânlar sonraki nesillere aktarılabilecek süreklilikte olmalıdır.

Hızla değişen ve büyüyen dünyada gelişen teknolojinin de getirdiği ortamlar sınırları ortadan kaldırmakta, pazarı daraltıp pazar payını azaltarak rekabet ortamını kızıştırmaktadır.

Böylesi bir yarışta yer edinmek, edindiği yeri korumak ve hatta daha ileriye götürebilmek için yoğun bir rekabet ortamında mücadele eden şehirler, yeni arayışlar, yeni kulvarlar ve yeni çıkış noktaları bulmanın sancısını çekmektedirler.

İşte bunlardan bir tanesi de “Tanıtım Günleri” dediğimiz organizasyonlardır. Keyfiyet bakımından tartışılsa da birçok şehir bu yolla kendilerine bir çıkış noktası aramaktadır.

Adıyaman da bu şehirlerden biridir.

Bildiğim kadarıyla Ankara’da ve son iki yıldır da İstanbul’da “Adıyaman Tanıtım Günleri” etkinliği ile kendisini ve ürünlerini pazarlayabilmenin, yatırımcı ve ziyaretçi çekebilmenin uğraşı içerisine girmiştir.

Son iki yılın etkinliklerine katılma imkânım oldu. Eğer söz konusu memleket yani Adıyaman ise, onun adına yapılan her etkinlik ve çalışma ile ilgili olarak her Adıyamanlının söz hakkı olmalıdır. Dolayısıyla ben de tespit ve görüşlerimi paylaşmak istedim. Böylesi çalışmalar yapılırken dikkat edilmesi gereken şeyler bakımında şunları söyleyebiliriz.

“Neyi?”, “Ne ile?”, “Nasıl?” ve “Kimlere” sorularına verilecek makul, mantıklı ve objektif cevapların hedefe ulaşmada ya da beklentilerin karşılanması noktasında çok önemli olduğu etkinliklerde, aynı zamanda hemşehriler açısından gurbet-sıla ilişkisinin de mutlaka doğru konumlandırılması gerekmektedir.

En önemlisi ister ortak akıl isterse kolektif anlayış deyin o şehrin sivil ve resmi kurum ve kuruluşları ile birlikte girişilmeyen böylesi etkinliklerin amaçlanan hedefe ulaşması elbette zordur.

Bunların hepsinden önce elbette gönüllülük ve samimiyet esastır. Zoraki, kerhen ya da dostlar pazarda görsün misali yapılanlar bizim buraların sözü ile ya karın ağrıtır ya da baş.

Satış yapılan stantlar konusunda şu vazgeçilmezimiz olmalıdır. Orada görücüye çıkan ve satışa sunulan gıdaların mutlaka bir denetim ve gözetim altında olması gerekir. Katılan esnaflar iyi seçilmelidir.

Müzik en etkin değerlerimizdendir. Orada sahne alan söyleyicilerden çalanlara kadar iyi seçilmeli, hatır gönül işi değil, kalite ve işini en iyi yapanlar gözetilmelidir.

Kurum ve kuruluşlar arası koordinasyon konusunda en yetkili kurumun kontrolünde planlamasından gerçekleşmesine kadar ve hatta bittikten sonraki toparlanma da kontrollü ve düzenli olmalıdır.

Her sene bir öncekinin devamı ve bir sonrakinin başı olacağı gerçeği ile hareket edilmeli hatta kurumsallaşmalıdır. Bir ofis, bir büro ya da bir ekip zamanı geldiğinde bu işle özel ilgilenmelidir.

Kişilerin değil şehrin ve şehre ait ürün ve eserlerin pazarlanması esas olmalıdır.

Ya böyle bir işe girişilmemeli ya da girişilecekse hakkı verilmelidir, unutmayalım ki ucuz etin tiridi olmaz.

Takdir edilecek çok şeyin yanında eleştirilecek, irdelenecek çok şey olduğunu biliyoruz. Her ikisinin de yapılması lazım ama insafı elden bırakmadan.

Eleştirirken kırmadan dökmeden yapılmalı, takdir edilirken de sınırlar fazla zorlanmamalı.

Daha sonra detaylı bahsedeceğim yerel sokak oyunlarımızdan örneklerin yer aldığı etkinliğimizin beklediğimizden fazla beğeni ve ilgi gördüğünü peşinen söyleyeyim.

Şehrimizin en önemli manevi değeri olan Hz. Safvan b. Muattal’a yeterince yer verilmemesi en önemli eksikliklerden biri olduğunu da ekleyip söze şimdilik ara verelim.

Devam edeceğiz efendim inşallah.