6 Şubat deprem felaketinin yaşandığı bölgemizde büyük bir aile dramları yaşandı. Aile fertlerini, yakınlarını kaybeden depremzede vatandaşlarımızın yaşadığı tarifi imkansız acılar derin yaralar açtı.
Deprem sonrasında Travma,stres bozukluğu ve depresyon en sık görülen ruhsal bozukluklar baş gösterdi. 
Farklı kaynak ve bilgilerden alıntı yaparak konuyu açmak istiyorum.
 Adıyaman'da son zamanlarda intihar vakalarında ciddi bir artış olduğu teşebbüs aşamasında bir çok insanın girişimler sonucunda ikna yöntemiyle vazgeçme çalışmalarıyla girişimler önlenmiştir. 
Vakaların önlenmesi için ciddi bir toplumsal çalışmayı kapsayan psiko destek araştırması yapılıp raporlar hazırlanıp sosyo-psiko destek grupları oluşturulup toplumsal ve bireysel çöküntünün önüne geçilmelidir. 
Ülkemizde yaşanan intihar vakaları son yıllarda artış göstermekle birlikte, basında oldukça sınırlı sayı ve şekilde yer almaktadır.  İntihar vakalarında ciddi bir artış söz konusu olduğu TÜİK verileri İstatistiklere yansıdığı ve basından duyduğumuz kadarıyla intihar vakaları ve sebeplerinden haberdar olabiliyoruz.  
İntihar vakaların büyük çoğunluğu Ümitsizliğin, yaşamla baş edememenin, çaresizliğin çaresi olarak görülen intihar vakaları, aileleri, toplumu ve ülkeleri doğrudan etkileyen ciddi bir toplum sağlığı problemidir. Her dönem ve her coğrafyada farklı sebeplerden dolayı yaşanan intihar vakalarının yöntemi, sebepleri ve sonuçları bazen sorumluluktan kaçmak bazen de özendirilmemesi adına yeterince irdelenmemektedir.
TÜİK’e göre Türkiye’de en çok yaşanan intihar sebepleri sırasıyla hastalık, geçim zorluğu, aile geçimsizliği, hissi ilişki ve istediği ile evlenmeme, ticari başarısızlık, öğrenim başarısızlığı ve diğerleri olarak sıralanmaktadır.
Farklı yaş ve meslek gruplarından, farklı eğitim ve ekonomik seviyelerinde birbirinden habersiz kişiler hayata tutunmayı, mücadele etmeyi değil yok olmayı tercih etmektedir. Hepsinin birbirinden farklı nedenleri vardır; fakat nihai sebep yaşanabilir bir dünyaya sahip olma umudunu kaybetmiş olmaları, çaresizlik, güvencesizlik, belirsizlik, adaletsizlik, karamsarlık, anlamsızlık ve hayal kuramayacak duruma gelmeleridir. Çaresiz hisseden, gelecekle ilgili plan yapamayan ve her gün biraz daha ümitsizliğe kapılan bireylerin çözüm olarak seçtiği intihar, bir çözümden ziyade toplumsal kangrenleşmedir. İntihar vakalarının gündeme getirilmemesi veya intiharları toplumsal yozlaşma şeklinde tek bir sebep üzerinden ve bireysel bir tercih olarak anlatmak üstenci bir bakış açısıdır. Bu umursamaz bakış açısı, birbirine tahammül edebilme seviyesi her gün daha da azalan kişilerin ve karar alıcıların sorumluluğunu ortadan kaldırmamaktadır. Yaşanılan ekonomik sorunlar, psikolojik bunalımlar, çaresiz hissetme gibi pek çok neden intihar vakalarının sebebi olarak görülmeye/gösterilmeye çalışılsa da intihar vakalarının gerçek sebebi, bir anlık çaresizlikten öte geleceğe yönelik artan ümitsizliktir.  Hayal kurmaktan korkan, hayal kırıklığına uğramaktan bıkan bireylerin topluma kazandırılması, intihar etme riski taşıyan bireylerin psikolojik tedavisi ve takibi, intihar fikrinden uzaklaşmalarının sağlanmasına yönelik düzenli ve sistematik çalışmalar yapılmalıdır. Beraber hayal kurabilen, geleceğe umut besleyen bir toplum inşası hükümetlerin temel görevlerindendir. Bunun için insanların ötekileştirilmeden eşit muameleye tabi tutulmaları, gelir eşitsizliğinin önüne geçilmesi gerekir. Bu çerçevede, intihar vakalarının araştırılması ve engellenmesine yönelik komisyonların kurulması, politik kaygılardan uzak aklıselim incelemelerin yapılması, adalete ve sisteme güvenin artırılması parlamentonun öncelikli gündemi haline getirilmelidir.
Yazarın notu her şeye rağmen " Yaşamak güzeldir"