Bu yazı 2016 yılında acepplatform da yazdığım dönemde yayınlanmıştı. Bu güne kadar yazdıklarımın içinde en çok okunan, en çok paylaşılan ve tartışılan yazı olmuştu. 8700 üzerinde tıklama ile benim rekor yazımdır. Tesadüfen bir yıl sonra Ankara da bir toplantıda yazının asıl kaynağı olan sayın Oktay Yıldırım ile karşılaşmış ve bu konuyu yüz yüze konuşmuş olayın gerçekliği ile ilgili çok tepki aldığımı söyleyince kesinlikle doğru olduğunu, o dönemki askeri personelin kendi devresi olduğunu ve oradaki arkadaşlarından duyduğunu söylemişti. Oktay Yıldırım emekli komando astsubaydır.

Bu günlerde MENZİL çok popüler olduğundan bir kez daha paylaşayım dedim……………….Cumhuriyet yıkıldı evet ama tepetaklak bir yerlere gidiyoruz da nereye………

BU YAZIDA ADIYAMAN’LI GENERAL İLE MENZİLİN NE İŞİ VAR

15 Temmuz kalkışmasından sonra ortalık toz duman. İnsanlar konuşmaya, yazmaya korkuyor. İktidar şakşakçılığında sınır yok. Bu cenah daha öncede Fetullah’a övgüde, alkışta sınır tanımıyordu.

Neyse biz gelelim asıl konumuza. İktidar bu kalkışmayı bir fırsata çevirerek özellikle askeri alanda her şeyi ters yüz etti. Zaten C.Başkanı bu kalkışmadan hemen sonra askeri düzenleme için Allah’ın bir fırsatı demişti.

Yapılan düzenlemeler önümüzdeki süreçte askeriyenin terfide liyakat yerine siyasi güç ile yol alacağını gösteriyor. İmam Hatip mezunlarının da önü açıldığından en fazla 10 yıl sonra bu gün eleştirdiğimiz Fetullahçı subaylardan da beter bir yapıda olacağız.

Askeriyeye din ve siyaset girmemeli, eğer girerse aşağıda yazacağım olayın benzerlerinden daha çok karşımıza çıkar. Bu da bu coğrafyada güçlü bir ordu mecburiyetine darbe vurmak demektir.

Şimdi okuyacaklarınız hayal mahsulü veya senaryo değil gerçek yaşanmış bir olaydır. Tarih 22 Kasım 2015. Yer Isparta, Komando er eğitim tugayı.

Tugay karargâh bölüğüne ait bir G-3 piyade tüfeğinin sayım esnasında eksik olduğu tespit edilir. Ancak ne zaman kaybolduğu belli değildir.

Olay adli boyuta ulaşınca EDOK Komutanı Kamil Başoğlu, komutan dahil bütün subay ve astsubayların eve gitmelerini yasaklar. Tugayda aranmadık yer kalmaz ama tüfek bulunamaz.

İşte şimdi geldik Adıyaman’ı ilgilendiren bölüme. Tugay Komutanı Tuğ General Mustafa Kurutmaz Adıyamanlıdır. Ergenekon ve Balyoz davalarında çok sayıda General adayı tasfiye olduğu sırada General olmuştur. Dini inançlarına düşkün birisidir.

Tüfek bulunamayınca hemşerimiz General, nefesi kuvvetli cinci hocaları, şeyhleri, müneccimleri sırasıyla birliğe getirmeye başlar.

Arkasında subay ve astsubaylar, elinde un eleğiyle bir detektör gibi gezerek ‘şurayı kazın’ diye yer göstereninden, ‘ toprak altında değil diz üstünde bir yerde’ diye çalı dibi aralarına kadar her cinsten hoca efendi birliği gezmeye başlar.

İçlerinden biri, ‘ burada çok hoca var ben aramam’ der. Bir diğeri ‘ ben askeri konulara bakmıyorum’ diyerek uzmanlık alanının başka işler olduğunu ima eder. Bir diğeri ‘ benim cinlerim gaddardır, o silahı bulurum ama çalanı öldürürler o yüzden bakmam’ der. Aslında bu son hocayı tuttum. Bu hoca neredeyse bulup ilk başta Melih Gökçek olmak tüm üzere çalanların falına baktırmak lazım.

13 gün içinde yaklaşık 20 hoca kışlaya gelmiş ve cinlerle arama yapmıştır. Bu nedenle kışlanın her yeri kepçelerle kazılmış ama silah bulunamamıştır.

Daha da ilginci askeri savcı Subay ve Astsubayların ifadelerini alırken, bazı personel gusül abdesti alıp istihare uykusuna yatarak silahın kendisine malum olmasını bekler……..

Şimdi geldik olayın en acıklı tarafına, Menzil bölümüne. Hani yazının başlığında demiştik ya Menzilin ne işi var diye. Şimdi iyi okuyun.

Tüfek kaybolalı epey olmuştur. 20 Ocak 2016 da Adıyamanlı Tugay komutanı memleketinin Kâhta ilçesinden kerametli bir hoca getirir. Şimdi kıskandım işte Kâhta da var Besni’ de niye yok.

Kâhtalı hoca büyük bir hürmetle karşılanır. Uzun saçlı, gözleri sürmeli, şalvarlı mühim bir adamdır. Yöntemi çok farklıdır ve elinde kerametli bir horozu vardır.

Sürmeli gözün talimatları doğrultusunda 140 erbaş-er ve 12 rütbeli hemen toplanır. Sürmeli göz bir odaya girer ve yanında bir gözlemci ister. Heybesinden çıkardığı kırmızı boya ile horozu boyar. İçeri giren her asker elini bu horoza sürecek ve avucunun boyasını hocaya ve gözlemciye gösterecektir. Horoz kime öterse çalan o dur.

Bütün personel, birer birer ve içinden horozun ötmemesi için dua ederek söylenenleri yapar ama horoz hiç ötmez.

Hoca kızar, hırsıza beddua etmeye başlar. ‘ Allah belasını versin ama bulacağım onu. Şimdi bağırsaklarını düğümleyeceğim, üç gün içinde kıvrana kıvrana ortaya çıkacak hepiniz göreceksiniz’ der.

Üç gün sonra hala kıvranan aman dileyen kimse olmayınca, kerametli hoca bölük içtiması ister. Bir uzman çavuşu işaret ederek ‘ bundan şüpheleniyorum, zaten horoza çok az dokunmuştu’ der.

Arkadaşları tarafından çok sevilen uzman çavuş öfke ile hocanın üzerine yürürken zor zapt edilir.

Dini yobazlığın askeriyeyi getirdiği nokta budur. Daha kötüsü olmaz demeyin, burası Türkiye. Horozdan keramet bekleyenler ülkesi.

Geçmişte böyle bir süreç Osmanlı da da yaşanmıştı. Geriye gidiş sürecinde Sultan 3. Mustafa bilimi feni örnek alacağına Prusya Kralı II. Frederik’ten müneccim istemiş ama aldığı cevap tarihe mal olmuştur. II. Frederik ‘ üç müneccimim vardır. Tarih okumak, savaşa hazır bir ordu ve dolu bir hazine’ diyerek adeta Osmanlı Sultanıyla alay etmiştir.

Bu kaos içerisinde askeri yeniden yapılandırırken bu üç önemli noktayı unutmamak gerekir. Keramet hacıda hocada değil, bilimde, liyakatte ve güçlü bir ekonomide dir.

İyi günlerde buluşmak dileğiyle…………

ASIM ÖCAL

3.8.2016

NOT:Bu yazı yazılırken OKTAY YILDIRIM’ın 2 Ağustos tarihli yazısından esinlenilmiş ve yararlanılmıştır.