Şehrin ünlü büyük Meydanından çıkıp, Brüksel’in sembolü olduğu söylenen ünlü İşeyen Çocuk (Mannen Pis ) Heykelini görmek için bir sokağa girdik. Sokakta sağlı sollu dizilmiş pek çok dükkan bulunmaktaydı  arada tek tük hediyelik eşya satanlar olsa da, bu dükkanların  büyük bölümünde Belçika’nın ünlü çikolataları satılıyordu. Bu dükkanların çoğunun vitrininde değişik ebatlarda çikolatadan yapılmış işeyen çocuk heykeli gördük.

                Uzun bir yürüyüşün ardından nihayet heykelin bulunduğu yere geldik. Bu kadar önemsenen sembolü görünce gülmekten kendimi alamadım.  Ben büyük bir heykel beklerken, süslü bir duvara monte edilmiş 61 santim boyunda bronzdan yapılmış, beş altı yaşlarında tombul, sevimli işeyen bir erkek çocuğu heykeli ile karşılaştık. Bu heykelin 800 parçadan oluşan ve farklı ülkelerden hediye edilmiş bir gardrobu varmış. Özel günlerde bu heykel, günün anlam ve önemine göre giydiriliyormuş.

 

                Belçikalılar için büyük önem taşıyan bu heykelin iki ayrı hikayesi bulunmaktaymış.  Birinci rivayete göre bu çocuk kaybolmuş, bu noktada bulunmuş ve ailesi o kadar çok sevinmiş ki bulunduğu yere çocuğun heykelini diktirmişler. İkinci rivayete göre ise, bu çocuğun yaşadığı mahallede bir cadının evi bulunmaktaymış. Bu çocuk her gün gider bu cadının evinin duvarına işermiş. Cadı bir gün çok sinirlenmiş ve çocuğu büyü ile bronza çevirmiş.

 

                Geldiğimiz yoldan geri dönerken bol miktarda çikolata aldık. Daha sonra büyük meydana geri dönüp, ünlü frittesin tadına bakmak için sahibinin Emirdağ’lı bir Türk olduğu söylenen restorana gittik. Orta boy patlamış mısır külahı ebatında ve görünümündeki karton kutunun içinde yer alan kızarmış patatesleri alıp, restoranın ikinci katına çıkıp, meydandaki kalabalığı izleyerek fritteslerimizi yedik.