“Objektif bir değerlendirme”
Birkaç yıldır Adıyaman gündeminde “hastanelerin birleştirilmesi” var. Son birkaç aydır ise bu adım adım uygulanmaya başlandı.
Ancak kamuoyunda tartışılan, Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin ne olduğu, ne getireceği, ne götüreceği değil, başhekimin kim olacağından öteye gitmedi.
Bu da aslında olaylara nasıl baktığımızın bir göstergesiydi.
Hâlbuki başhekimin kim olacağından çok daha önce ne yapacağı önemliydi.
Hem bu Eğitim ve Araştırma Hastanesi nedir ki?
İsterseniz hafızanızı kısaca bir tazeleyeyim…
Adıyaman’da bir üniversitenin hayal olduğunu söyleyenler, Adıyaman Üniversitesi kurulduktan sonra “koşarak” büyümesinin de tanığı oldular.
Üst üste fakülteler, yüksekokulları kuruluyor ama ne yazık ki, binası bulunmuyordu.
Tıp Fakültesi için onay da çıkmıştı ama bırakın fakülteyi, hastanesi bile yoktu. Öğrenciler Malatya İnönü Üniversitesi’nde eğitim görmeye başladı ve hastane arayışı da bu süreçte kamuoyunu bayağı bir meşgul etti.
Ve derken böyle bir zamanda “özel sektörün” yaptığı iki hastanenin Tıp Fakültesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi için alınması gündeme geldi ve alındı.
Çalışmalar başladı…
29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nda açılması planlanan hastane, gümrüğe takılan veya şikâyet edilerek sonuçlandırılması uzayan ihaleler nedeniyle 2011 yılının ortalarına kaldı.
Bu sürede 12 Haziran seçimleri yapılmış, yeni bir yapılanmaya da gidilmişti.
Tabii bu arada üniversite üzerinde “siyasi” veya “maddi” hesabı olanların şafağı atınca bir gerileme dönemi başladı.
Ve derken 2011 yılının Mayıs ayında rektörlük seçimleri yapılarak, Prof.Dr. Mustafa Gündüz, kuruluşunu tamamladığı üniversiteyi, Prof.Dr. Mustafa Talha Gönüllü’ye devretti.
Kamuoyunun beklentisi öncelikle Tıp Fakültesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin açılmasıydı ama açılmıyordu.
Belki bina tam değildi, belki donanım eksikti, belki halen süren şikâyetlerin sonucu bekleniyordu ama sonuç olarak hastane de açılmıyordu…
Önce Aralık ayında, sonra ocak ayında, sonra Mart’a sarktı. Buna rağmen de hastanenin açılacağı yönünde bir emare de bulunmuyordu…
Vatandaş hastaneyi bekliyor, bir yandan da hastanelerin birleştirilmesi gündemdeki yerini koruyordu.
Ve ne olduysa o anda oldu…
Bir tarafta açılamayan Tıp Fakültesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi var, bir tarafta birleştirilemeyen hastaneler…
Belki de herkesin farklı bir hesabı var…
Hastaneler birleşecek, yeni yapılanma olacak, Sağlık Müdürlüğü ikiye bölünecek, Genel Sekreterlik oluşturulacak, hastanelerin bir üst yönetimi bulunacak falan da filan…
Ve Adıyaman Üniversitesi, açmayı düşündüğü ama bir türlü açamadığı hastaneye alacağı sağlık personeli ve hocaların “maaşı”ndan önce “nasıl atanacağını” da hesap etmeye başladı…
Bir Umut Işığı
Ve işte o zaman bir umut ışığı belirdi…
Tıp Fakültesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ni Sağlık Bakanlığı’na devrettiğinizde, personeli de Sağlık Bakanlığı alacak ve böylece Maliye Bakanlığı’ndan çıkacak kadro ihdası beklenmeyecekti…
Size kalansa yönetimiydi…
İki eksiden bir artı yapabilmek
Ama hastane devredildiğinde, Tıp Fakültesi ne olacaktı, öyleyse “yönetimi devralmak” gerekiyordu…
Bu da çok kolay değildi.
Öyleyse iki eksiden bir artı yapmak gerekiyordu…
Başka bir deyişle iki başarısız girişimi, bir başarıya dönüştürme şansı vardı…
Nasıl mı?
Tıp Fakültesi hastanesi açılamıyor, hastaneler de birleştirilemiyor…
Bir yola çıkılmış ama ikisi de başarısızlıkla sonuçlanmak üzere…
Öyleyse ikisini birleştirip, bir başarıyı yakalama şansı var.
Öyle yaptılar…
Bütün hastaneleri birleştirdiler…
Kâğıt Üzerinde Birleşme Tamam
Adıyaman Üniversitesi Tıp Fakültesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi adıyla bütün hastaneler “kâğıt üzerinde” birleştirildi…
Bir koordinatör başhekim gerekiyordu…
Süreci götürecek, birleşmeyi sağlayacak, teknolojik altyapıyı dönüştürecekti…
Adıyaman Devlet Hastanesi Başhekim Uzm.Dr. Mehmet İnan, yaklaşık bir ay gibi bir zaman diliminde “fiili birleştirmeyi” sağlamaya dönük çalışmaya başladı ve 1 Şubat 2012 tarihi itibariyle de bu çalışma sonuçlandı.
Ve asıl sorun başladı
İş başhekim atamasına kalmıştı…
Bir aydır süren başhekim tartışmaları, bu birleşmenin Adıyaman’a, Adıyaman’daki sağlık hizmetlerine ne getirip, ne götüreceği konusunu da gölgeledi.
İşin garip yanı sağlıkla ilgili olanlar da, olmayanlar da, siyasiler de, basın da, sağlık kuruluşları da başhekim atamasını konuşuyordu, gündem buna kilitlenmişti.
Herkesin “atama” merakı yüzünden, işin ehli olanlar bile “bu birleşmeden sakat çocuk olur mu?” diye bir analiz yapamıyordu.
Oysa sağlık sendikaları vardı, Tabi Odaları vardı ama tartışan yoktu.
Derken şubat ayını da ortalamaya başladık ama atama gerçekleşmedi. Birleşme kâğıt üzerinde mi kalacak, yoksa bakanlıkta “kimin atanacağı” konusunda sıkı pazarlık mı var?
Adıyaman’da, dar çerçeveye sıkıştırılan bu tartışma, Ankara’ya, geniş çevreye de yansımakta gecikmedi.
Oysa Başhekimden çok daha önemli işler var.
Öncelikle bu birleşme, Sağlık Müdürlüğü’nün ikiye bölünmesini de beraberinde getiriyordu.
Bir tarafta Sağlık Müdürlüğü, diğer tarafta Halk Sağlığı İl Müdürlüğü…
Bir yanda hastane yönetimi, bir yanda Genel Sekreter ve yardımcıları…
Bütün bunların üstüne bir İl Sağlık Müdürü ve tabii ki Tıp Fakültesi Dekanı ve Rektör.
Boşa çıkan müdürlükler
Sağlık Müdürlüğü’nün yeniden yapılanmasıyla bazı müdürlükler boşa çıktı, bazı yeni müdürlükler oluştu…
(İşin açığı, bugüne kadar görevden alın(a)mayan “başka siyasi görüşe mensup” müdürlüklerden de “kurtulmuş” oldu.)
Yeni müdürlüklere yeni atamalar yapılacak, hastane yönetimleri belirlenecek, genel sekreter ve yardımlıları atanacaktı.
Tabii bu arada “etkili güçler” diye bilinenler de “kendi adamlarını” önemli göreve getirmek istiyordu. (Bu etkiyi iyi düşünün, iki kanadı var, iki farklı kesim, iki farklı yapı)
Başhekim, bütün bunların yanında “yükü omuzlayacak” ama “etkisi olmayacak” bir eleman olduğu halde, bütün tartışmalar bilerek veya bilmeyerek başhekim üzerinde odaklandırıldı ve diğerleri kamuoyundan gizlenmeye çalışıldı.
Oysa hastanelerin birleşmesinin Adıyaman’a ve Adıyaman Sağlığına ne getirip, ne götüreceği çok daha önemliydi.
Yeniledik işte, daha ne istiyorsun?
Bir fıkrayla sizlere soluk aldırayım…
Evin hanımı yatak odasından sıkılmıştır.
Evlendikleri zaman alınan ama bir türlü yenilenemeyen yatak, dolap, halı, perdeler eskimiş yenilenmesini istemektedir.
Münasip zamanda eşine durumu açıklar ve yatak odasının yenilenmesi gerektiğini söyler.
Evin reisinin de yatak odasını değişecek ne maddi imkânı var, ne de taksitlendirmeyi göze alabilecek gücü…
Bir gün hanımı evde yokken, alır eline bir kilo boya ve fırça, girer yatak odasına ve başlar boyamaya…
Akşam eve gelen kadın, yatak odasının yenilendiğini ama “ucube” bir hale büründüğünü görünce şok olur.
-Bey ben sana yenile dedim, fırçayla boya demedim, diyerek kızar.
Eşi ise gayet sakin; “Yeniledik işte, daha ne istiyorsun”, diye çıkışır.
Bir üst tetkik değişmeyecek
Bizim hastanelerin birleşmesi tam değilse de aslında maddi gücü olmayan kocanın yaptığı yenilemeye benziyor…
Düşünün, hastalandınız ve herhangi bir devlet hastanesine gidip, muayene oldunuz…
Uzman doktor gerekli bütün muayene ve tetkikleri yaptı ve sizi bir üst sağlık kuruluşuna sevk etmek zorunda kaldı.
Şimdi olsa Gaziantep, Malatya gibi komşu illere sevk edecekti…
Tıp Fakültesi Hastanesi olsaydı, bu defa oraya sevk edecek, oradaki hocalara muayene olacaktınız…
Hastaneler birleşince, doktor yine bir üst sağlık kuruluşu veya bir üst hocanın görmesini isteyecek ve sizi bir doçent, yardımcı doçent veya profesöre yönlendirecek.
Dört ayrı yerde, dört farklı hastane olduğundan, muhtemelen görevlendirilecek hocalar da bir hastanede konuşlanacak.
Ve siz o hastaneye gidip, hocalara muayene olacaksınız…
Peki ne değişti?
Aslında koca bir hiç
Sakat çocuk doğar mı?
Birleşmeden, sakat çocuk doğma ihtimalinin yüksek olduğu biliniyorken veya “aslında pek de bir şey değişmeyeceği”nin farkınayken, bu birleşme neden yapıldı?
Açardınız Tıp Fakültesini, işte size donanımlı bir eğitim ve araştırma hastanesi derdiniz…
Veya zaten 400 yataklı Devlet Hastanesi yapılıyor, o açıldığında “Eğitim ve Araştırma Hastanesi” şeklinde açardınız, kentin farklı yerlerinde bulunan hastaneler de Semt Hastanesi gibi işlev görürdü.
Zaten Adıyaman Devlet Hastanesi’ni “bağıştaki şerh”e göre, hastane dışında bir amaçla kullanma şansı da yok.
Kadın Doğum ve Çocuk Hastanesi’ni “yıkalım da, Pirin Palas’ta kimler faili meçhule gitmişti” diye düşünürseniz başka ama yoksa orası hastaneden başka ne olacak?
Hem daha yeni ek binasını yaptınız, bir sürü parayı çöpe mi atacaksınız?
Atmayacaklar, o da kalacak, 82. Yıl Devlet Hastanesi’de.
Zaten Adıyaman Devlet Hastanesi’ne dokunulamayacak.
Tıp Fakültesi ise bir sürü para verilerek alındı, yok mu sayılacak?
Ve dört farklı yerde (400 yataklı hastane yapıldığında, beş farklı yerde) hastane olacak ve siz yine dilediğinize gidecek, muayene olacaksınız. Hastalığınıza göre farklı tetkikler gerektiğinde ise donanımı kurulan hastaneye doğru yol alacaksınız.
Şöyle söyleyeyim, eğer kalbinizden şüpheniz varsa veya kalp krizi geçirdiğinizde en yakın hastaneye gideceksiniz/götürüleceksiniz.
İlk müdahalede sonra anjiyo olmanız gerekiyorsa ve bu hangi hastanede yapılacak şeklinde ayarlanmışsa oraya yönlendirileceksiniz.
Kalp ameliyatı gerekiyorsa da (muhtemelen) Tıp Fakültesi’nin şimdiki hastane binasına doğru sevkiniz olacak.
Şimdi Allah aşkına, birleşme olmasaydı da, aynısı olmayacak mıydı?
Farklı mı olacak?
O zaman bırakın başhekim tartışmalarını da bu birleşmenin Adıyaman’a ne getireceğini açık ve seçik olarak izah edin de vatandaşın içi rahat etsin.