Ben hep bekleyen taraftım aslında. Hiç bir şey ummadan, bir şey dilemeden.. Beklenen hep karşımdakiydi. Nasıl geldi ve hangi ara gitti. Anlamadım gitti..
Beklerken buluyordum kendimi ve beklenen geldiğinde, bir bakıyordum ellerimden tuttuğu gibi, bırakıp gidivermişti. Yine bekleyen, yine bir beklenenin peşinden gözyaşı döken, bir ben...
Beklemekten yorulmaz mı bir insan? Yorulmadım. Ben sadece bekledim. Geleceğim denmese de, geleceği bilinse de, geleceğinden emin olunmasa da, gelmeyeceği gün gibi ortada olsa da..
Beklediklerimden pişmanlıklarım her geçen gün bir doz daha artarken ve ben her geçen gün ömrümden bir gün daha tüketirken, yine ve yeniden kendimi beklerken bulmaya devam ettim. Nasıl bir inattı, nasıl bir kabulleniş, nasıl bir bekleyiş ve nasıl bir dileyiş. Biten de beklendi, giden de.. Biten de dönmedi, giden de..
Beklenenler ya hiç gelmedi, ya da geldiğini bile anlayamadan çekip gitti. Tekrar tekrar gidişlerin, tekrarlayan bekleyişinde buldum kendimi. Ağlanacak halime kahkahalarla güldüm de, herkes mutlu zannetti.
Bir ömür mü beklenir? Tam da bir ömür beklenir. Ömürden her geçen bir gün, yeni bir ömre ekleniyormuş gibi eklenir de, geçen günlerin farkında olmak için bile beklemeye devam edilir. Beklenenin umrundaymış gibi bekleyen, vazgeçilmez, daha da kenetlenir..
Bu kez bir bütün olalım hep birlikte. Tüm beklenenlere ve gelmeyenlere inat, bekleyenler olarak başımızı çevirelim gökyüzüne ve bu kez gülümsemeyi bir kenara atalım, içimizden gelen her ne ise onu söyleyelim hep birlikte..
Kim bilir, belki de aynı kelimeleri söylemişizdir beraberce...
Hoşça, dostça, mavinin huzur tonuyla kalın..
Sevgiyle..
Emine ÖZEL SUMMAK