Toplum içinde bağları kuvvetlendiren en önemli unsur değer yargılarımızdır. Değer yargılarımızı ise dini inanışımız, kültürümüz ve geleneklerimiz oluşturur. Din, insanları birbirine bağlayan, ortak paydada bir araya getiren insanları vicdanın en yüksek mertebesine ulaştıran ve Allahü Teâlâ tarafından peygamberleri vasıtasıyla kullarına ulaştırmaya çalıştığı ulvi bir yoldur.
Kültür ise ait olduğu toplumun kimliğini oluşturur. Kültür tarihsel bir süreç içinde her zaman değişerek yenilenerek kendine bir vücut bulur. Yani durağan değildir hareketlidir. Kültür, olayları algılayış tarzıyla yakından ilgilidir. Toplumun içinde yer alan kültür, daha çocuk dünyaya geldiği anda yetiştirilme tarzı şekliyle önce aile tarafından verilir. Sonra birey, okul, arkadaş çevresi, iç çevre, dış çevre olarak sosyal ortamların içinde farklı kültürler tarafından sarmalanır, harmanlanır. Yani kültür sosyalleşerek kazanılır. Hepimizi ortak olarak saran bu kültür, o ülkenin genel yapısını da belirler. Bunun yanında çeşitli etnik kökenlere, inanışlara ait kültürler de vardır. Her birey, için de bulunduğu kültürün bir parçasını alır ve sonra onu gelecek nesillere miras olarak bırakır.
Millet olarak bizim de bir çok kültür mirasımız dedelerimizden kalmıştır. Mesela mutfak kültürü, müzik kültürü, folklor kültürü, bayramlarımız ve buna bağlı adetlerimiz.
Geleneklerimiz de kültürümüzün bir parçası olarak ortaya çıkar. Düğünlerimiz, misafir ağırlama, komşuluk ilişkilerimiz, akrabalık, sosyal yardımlaşma, örf ve adetlerimiz geleneklerimizin başlıcalarıdır.
Genel olarak konuyu ele aldığımızda din insanları birleştirir, kültür kaynaştırır, geleneklerimiz ise bağları kuvvetlendirir. Allahü Teâlâ tarafından insanlara sunulan en güzel din Müslümanlık dinidir. Çünkü dinimiz birlik beraberlik ve kardeşlik dinidir. Allah tarafından üstün vasıflarla donatılan Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.s) ise her sözü ve her davranışı ile bir Müslümanın olması gerektiği gibi örnek bir hayat yaşamıştır. Ömründe asla kul hakkı yememiş, ecnebi bile olsa komşusunu diğer komşularından ayırmamış, devlet adamlığı yaptığı süre içinde devlet malından en küçük bir şey şahsına geçmemiştir. En güzel şekilde ibadetini yapmış temiz ahlakı ve davranışlarıyla ümmetine hep yol gösterici olmuştur.
Şimdi genel olarak toplumumuza baktığımızda her şeyin tam tersi bir şekilde algılandığını ve yaşandığını görüyoruz. Toplumun laçkalaştığını, değer yargılarımızın artık anlam ve önemini yitirdiğini, her kafadan dini, ahlaki ve kültür çıkarımlarının yaşandığı yeni bir toplum düzenin kurulduğunu görüyoruz. Son derece tehlikeli bir düzenin bir parçası olarak çeşitli kaygılar yaşıyoruz… Fakat en önemli meseleyi unutuyoruz... Bizi biz yapan İnsanlığımızı… Önce insan olalım sonra ne olmak istersek oluruz zaten…
İnsan olmanın başlıca koşulu ise, değer yargılarımıza sıkı sıkıya sahip çıkmamızla mümkün olabilir…
Toplum içinde insan olmak ve insan kalabilmek dileğiyle…
Gonca Çiftçioğulları