Yüksek Askeri Şura toplantısı öncesinde asker ile iktidarın anlaşamadığını, Genel Kurmay Başkanı ve Deniz, Hava ve Kara Kuvvetleri Komutanlarının sürelerine az bir zaman kala emekliliklerini istemelerinden anlıyoruz.
173’ü muvazzaf olmak üzere 423 askerin çeşitli suç isnatları ile tutuklu olarak yargılandığı bir ortamda toplanacak YAŞ’tan sert kararların çıkması, çetin pazarlıkların yapılması ve verilecek kritik kararların neticesinde alınganlıkların olması beklenen bir sonuçtu.
Ancak, Genel Kurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarının topluca istifa etmelerini hiç kimse tahmin edemezdi sanırım.
43 general veya amiralin hukuka hesap vermek üzere tutuklu bulunduğu bir ortamda Sayın Orgeneral Işık Koşaner, kamuoyunda Türk Silahlı Kuvvetleri veya personeline bir suç teşkilatı izlenimi yaratılmaya çalışıldığını, yani bu personelinin tutukluluk hallerine tepki olarak görevden ayrılmak istediğini ifade etti.
Yargı süreci devam eden kişilerin peşinen suçlu gösterilmesi ne kadar yanlışsa, makamları veya rütbeleri icabı masum olduklarını, suç işlemez anlayışı içinde olmak ta o kadar yanlış olsa gerek.
Sayın Koşaner’in tutuklu bulunan birilerini kurtarmak gibi bir yükümlülüğü yoktur. Onları kurtaramamış olmanın ezikliğini yaşamasına da gerek yoktur. Böylesi bir meselede devlet krizi çıkarmanın da hiç mi hiç gereği yoktur.
Bütün sorunların hukuk çerçevesinde çözülmesini beklemek en doğal ve doğru tavır olurdu.
Peki, emeklilik talepleri ile bir kriz oluştu mu?
Her seferinde olduğu gibi yine hükümetin eli güçlendi. Tabir yerindeyse kriz hükümet için fırsata dönüştü.
Bütün dünya Türkiye’den “daha demokratikleşiyorlar” şeklinde söz etti.
Yaşanan sıkıntılar karşısında sivil otorite tökezlemedi. Birkaç saat içinde gereği yapıldı. Paşaların emekli olma istekleri saygı ile karşılandı, bunun gereği hemen yapıldı ve makamlarına yeni atamalar yapıldı.
İşte bu gelişme bile Türkiye’nin daha normalleştiği, taşların yerine oturduğu, kişilere göre değil yasa ve kanunlara göre her türlü sıkıntının bir çözümü olduğu gerçeği ortaya çıktı.
Birkaç yıl öncesinde bir olumsuzluk karşısında en rütbeli askerler istifa etmez, ancak siviller istifaya zorlanırdı. Darbe olmasa bile bir muhtıra yayınlanır ve şapkasını elinde tutanlar, arkasına bakmadan giderlerdi.
Askerlerin istifaları zaten bütün mekanizmanın bozulmasına, çarkların dönmemesine yeterli bir neden olurdu.
İşte halkımız ve dünya vesayetin sona erdiğini, demokrasimizin sözde değil, gerçekte geliştiğini iyi gördü ve takdir topladı.
Kim ne derse desin. Türkiye güçlü bir ülkedir. İktidarı güçlü, ekonomisi güçlü ve demokrasisi güçlüdür.
Bu durumda da demokratik kurumlar ve demokrat kişiler galip gelmiş, kriz beklentisi olanlar, eski alışkanlıklarından hala kurtulamayarak, tatillerini yarıda kesip başkente koşanlar yine sınıfta kalmışlardır.
Daha müreffeh yarınlar dileğiyle…31.07.2011
Fahrettin Çelik