Demokrasi, milli egemenlik ve siyasal katılım kavramları, siyaset biliminin temel unsularını oluşturan ve birbirine sıkı sıkıya bağlı kavramlardır. Günümüzde de dünyanın birçok ülkesinde bu üç konu farklı çerçevelerde tartışılıyor. Örneğin, artık, demokratik bir hak olarak seçimlere katılımın ulus ötesi alanlara kayması, veya belli bir ülke sınırları içerisinde yaşayan ancak o ülkenin vatandaşı olmayan kişilere de oy kullanma hakkı tanınması gibi evirilmiş, gelişmiş demokratik tartışmalar yapılırken bizler yine geçtiğimiz günlerde demokrasinin en ilkel halinin bile katledildiğine şahit olduk.
Bu demokrasi katliamının vahametini anlamak için demokrasinin en temel özelliklerini bilmek gerekir diye düşünüyorum. Geniş çerçevede, halk tarafından yönetim anlamında kullanılan demokrasi kavramının birkaç temel niteliği vardır. Demokrasilerde halk, kendisini yönetmesini istediği adaylar arasında bir seçim yaparak yöneticilere yönetim hakkının meşruiyetini teslim ederler. İkincisi, demokratik sistemlerde kararlar, halkın dolaylı ya da direkt katılımıyla alınır. Üçüncüsü, alınan bu kararlar halkın ve temsilcilerinin dahil olduğu, herkesin verilen kararla ilgili düşüncelerini özgürce dile getirebildiği ortamlarda tartışılır. Dördüncüsü ise, halkın yani çoğunluğun verilen bu kararlar üzerindeki denetleme kuvvetiyle ilişkilidir. Yani halk, alınan kararları denetleyebilmelidir.
Bu uzun ve biraz da teknik girizgahtan sonra, geçtiğimiz hafta halkın iradesine bir kere daha vurulmuş bir darbeye şahit olduğumuzu hatırlatmak isterim. HDP’li eski milletvekili, belediye başkanı, parti yöneticisi ve il örgütü görevlilerinin aralarında bulunduğu 82 kişi gözaltına alındı. Hem de 2014 senesinde düzenlenen eylemler kapsamında. Burada tartışılması gerekenin, tutuklamaların hukuka aykırı olup olmadığı, söz konusu soruşturmanın haksızlığı ya da gözaltına alınan kişilerin haklılığı değil. Zira bu yazının konusu da bu değil. Ancak burada, bilinçli bir şekilde işletilen bir demokrasi katliamını defalarca anlatmak önemli.
Ve bu katliam sadece muhalif olan partilerdeler sınırlı da değil, haber alma özgürlüğünün ana unsuru gazeteciler, fikirlerini kaleme döken yazarlar, sanatçılar, daha doğrusu AKP gibi düşünmeyen her kesim bu tehdittin altında.
Hatta bir başkasının vallahi ve billahi ile açıkladığı ve bu ödüllendirildiği bir demokrasi anlayışında bir diğeri aynı sözleri vallahi ve billahi demediği halde tutuklanmasına, hapis yatmasına , rütbeyi tenziline neden olaktadır.
Tarih boyunca dünyanın hiçbir yerinde, düşünceleri hapse atmak kalıcı çözümler yaratmadı. İnsanlık şimdiye kadar binlerce kez düşüncelerin mahkûmiyetini gördü ve hiçbiri barış, düzen ve istikrar getirmedi. Bu kadar açık ve aleni bir gerçekliğin, HDP’lilerle ve diğer seçilmiş, ya da fikirlerini dile getirmiş kişilerle ilgili söz konusu kararları veren otoriteler tarafından bilinmiyor olduğunu düşünmek de düpedüz saçmalıktır. Bu kararların alınmasında katkısı/yetkisi olan herkes zaten bilmektedir ki, bu gözaltlıların amacı çözüm değil sorun yaratmaktır. Gözaltına alınan kişiler, milyon kişinin oyunu almış, milyonlarca okuru olan veya meşru bir siyasi partinin farklı seviyelerinde görev yapan veya yapmış olan kişilerdir. Bu insanların düşüncelerinin susturulması, milyonlarca kişinin iradesinin susturulması anlamına geliyor. Eğer ortada bir sorun varsa, çözüm yalnızca diyalogla sağlanabilir.
Konuya bir de az önce tanımladığımız demokrasi perspektifinden bakalım. Demokrasinin ilk ve en basit adımı olan halkın kendini yönetecek/temsil edecek adayları seçme hakkı HDP’ye oy atan vatandaşlar tarafından icra edildi. Bu hak Türkiye’de hiç de azımsanamayacak büyüklükte bir kitlenin kullanabildiği tek demokratik hak. Zira mevcut yönetimin senelerdir kullandığı kayyum atamaları, siyasi tutuklamalar ve gözaltılar gibi artık standartlaşmış uygulamalar da, işte bu noktada ülkemizin halen ne kadar ilkel demokratik bir yapıyla yönetildiğinin kanıtı niteliğindedir. Başka bir deyişle, “halk, bizim istediğimiz adaylara oy verdiği müddetçe demokrasiyi destekleriz” düşüncesi mevcut yönetim kadrolarının en belirgin davranış kalıbı olmuş durumda.
Kayyumlar, parti il başkanı gibi çalışan valiler, ilçe başkanı kaymakamlar, demokratik hakkını sadece mevcut iktidarın yararına kullanılması baskısı, yoksa en basit demokratik hakların bile insanların elinden alınması… Hatırlatmakta fayda var ki, Türkiye artık uluslararası bilim otoriteleri tarafından demokratik değil, Hibrid (melez) yani yarı otoriter rejim olarak kabul edilmektedir. Bir parantez de buraya açalım: Euro’nun 9 lira, dolar’ın 8 lira olmasının en temel sebebi de, demokratik çizgilerden bu denli uzaklaşılmış olmasıdır.
Yukarıdaki bilgiler ışında da mevcut iktidarın, kazanılan her seçimden sonra milli irade söyleminin altını çizmesi aslında o milli iradenin sadece Ak Parti’yi desteklediği müddetçe önemli olduğunu kanıtlıyor. Dönemin Ak Parti’li Bakanı Bayraktar’ın söylediği gibi: “Ak Parti’ye oy verenle vermeyen bir olur mu hiç?”. Son olarak hatırlatalım ki, Cumhurbaşkanı’nın, yani Cumhur’un başkanının bir parti için oy istediği, miting yaptığı, çay dağıttığı bir sistemde bu tarz demokrasi katliamlarının yaşanmasına artık şaşırılmamak gerekir. Türkiye’nin kurtuluşu, sistem değişikliğidir.