Gericilerin, bölücülerin ve işbirlikçilerin Cumhuriyet ve Atatürk’e saldırı amacıyla kullandıkları Dersim isyanı hakkında, yalan yanlış bilgiler ortaya atması yeni değil.

Son dönemlerde de buna dayanak olarak bir dönem CHP Tunceli milletvekilliği yapan bir kişinin açıklamalarını öne sürmeye başladılar. Bu kişi genel başkan Kılıçtaroğlu’nun kontenjanından – vekilin kendi deyimi ile – zoraki vekil yapılmıştır. Bu kişi zaten CHP’li değildir. Bu ismi kullananların yiğit insan rahmetli Kamer Genç’i görmezden gelmeleri manidardır.

Aynı dönemde vekillik yapan Onur Öymen’in sözlerini de çarpıtarak iddialarını güçlendirdiklerini sanırlar ki Onur Öymen’in söylediklerinin altına imzamı atarım.

Aynı güruh, 1925-38 arasındaki ayaklanmalarda hep Atatürk başta idi diyerek saldırılarını sürdürürken, aleviler bu dönemde Atatürk’ün Hz. Ali ile fotoğrafını yan yana asmışlardır diyerek kendileri ile çelişirler.

Bombalama olayında Sabiha Gökçen de vardı diyerek - ki vardır – Cumhuriyetin ilk kadın pilotu olan ve kadınlarımızın yüz akı olan bu şahsiyet üzerinden yine Cumhuriyet’e saldırırlar. ( Sabiha Hanımın hayat hikâyesini okumalarını öneririm)

Bazen öyle ileri giderler ki Türk askerinin, hamile bir kadının karnını deştiği ve bebeği de öldürdüklerini söyleyerek Ermenilerin Türklere yaptıklarını Cumhuriyet’e yıkmaya çalışırlar.

Beynin yıkanmış, kalbin Cumhuriyet’e nefret ve intikam duygusuyla dolu, vicdanın kör ve sağır olunca, tarihi, söylenti ve uydurulan hikâyelerden okursan geldiğin nokta bu olur.

Oysa tarih belgelerden oluşur. Yazmıştım, yine söyleyeyim. Tarihi olaylarda en güvenilmez kaynak anılardır. Zira içine unutkanlık ve duygular karıştığından yanlışlık çok olur. Ayrıca İhsan Sabri Çağlayangil’in anılarını okurken işine gelen bölümü alıp, diğer bölümleri görmezden gelirsen art niyetini ortaya koyarsın.

Şimdi konu ile gerçekleri Bilal’a anlatır gibi tane tane anlatayım ama anlamak istemeyen için yapacak bir şey yok.

Dersim İsyanı’nın kökleri Kurtuluş Savaşı sırasındaki Koçgiri İsyanı’nda gizlidir. Koçgiri İsyanı’nı doğru anlamadan Dersim İsyanı’nı doğru anlamak olanaksızdır.

Koçgiri İsyanı’nda olduğu gibi Dersim İsyanı’nda da emperyalistlerin parmağı vardır, her iki isyan da bağımsız Kürdistan parolasıyla çıkmıştır. Koçgiri İsyanı’nın baş aktörleri Baytar Nuri, Alişer ve Seyit Rıza, Dersim İsyanı’nda da karşımıza çıkar.

Koçgiri İsyanı, ‘ Türkiye Cumhuriyeti KURULMASIN’ diye çıkarılmışken, Dersim İsyanı ‘ Türkiye Cumhuriyeti’ni YIKMAK için çıkarılmıştır.

1919 daki Koçgiri İsyanı’yla 1937-38 Dersim İsyanı arasında, Türkiye’de emperyalizm destekli, bölücü ve irticacı çok sayıda Kürt isyanı çıkmıştır. Bu isyanlar içinde, Şeyh Sait İsyanı’ndan sonraki en etkili isyan Ağrı İsyanlardır. Ağrı isyanlarının arkasında Kürt-Ermeni dayanışmasıyla kurulan ayrılıkçı HOYBUN CEMİYETİ vardır. Bu cemiyet, Şeyh Sait İsyanı’ndan sonra yurt dışına kaçan asi liderlerle kurulmuştur.

Hoybun Cemiyeti’nin kuruluşuyla ilgili ilk toplantı 1927 Şubat ında İngilizlerin Revandiz Kaymakamlığına getirdikleri Seyyit Taha’nın evinde yapılmıştır. Bu toplantıda Türkiye’de çıkarılacak bir isyanla ilgli alınan kararların bir kısmı şöyledir:

  1. İngilizler, Kürtlere para ve ihtiyaç halinde silah yardımı yapacaklardır.
  2. Nasturiler, Kürt kıyafetleri giyerek isyana katılacaklardır.
  3. İsyan Şemdinli Yüksekova’dan başlayacak ve hedef Van’ın ele geçirilmesi olacaktır.

Taşnak Ermeniler ininde katıldığı ikinci toplantı Mart 1927’de yine Seyyit Taha’nın evinde yapılmıştır. Şeyh Sait’in oğlu Ali Rıza’nın da katıldığı bu toplantıda cemiyetin adı HOYBUN olarak belirlenmiştir. Aynı yerde yapılan üçüncü toplantıda Türkiye’de çıkarılacak isyanın başarılı olması için Haydaran ve Celali Aşiretlerinin elde edilmesine karar verilirken bu görevi üstlenecek kişi olarak İhsan Nuri belirlenmiştir.Hoybun Cemiyeti, direk genç Türkiye Cumhuriyeti’ni parçalamak için kurulmuştur.

1937 mart ayının ortalarına doğru Suriye’den Dersim bölgesine gelen bazı Ermenilerin ve

Koçgirili Alişer’in etrafta yaptığı propaganda halk üzerinde büyük etki yaratmıştır. Bu kara propagandayı şöyle özetleyebiliriz.

Dersimdeki kadınlar gece askerlerin olacak.

Kadınlar ile erkekleri birlikte toplayıp mumları söndürecekler.

Evlerin iki kapısı olacak, bir kapıda asker bekleyecek ve sizlerin bütün kazandıklarınızı toplayacak.

Ekmek, odun hatta keçilere toplayacağınız meşe yaprakları bile izne tabi olacak, bunlardan bile vergi alınacak.

Ankara Seyit Rıza’yı kabul ediyor, onu Dersimin reisi sayıyor.

Türk hükümeti istese de Dersime giremez, buna yetecek gücü yok, nitekim geçmişte de girememiştir.

Yukarı Abbasuşağı Aşireti Reisi Seyit Rıza; Haydaran, Demenen, Yusufan, Kurayşan Aşiretlerine adamlar göndererek bunların hükümet aleyhine ittifak kurmasını sağlamıştır.

Bu sırada dersim aşiretlerinden Yusufhan Aşiret reisi Kamer Ağa’nın oğlu, Yüzbaşı İsmail Hakkı Bey’i öldürmüştür.

21 Mart 1937 de Demenan ve Haydaran aşiretleri Tunceli – Erzincan arasındaki Kahmut Köprüsünü yıkıp Puh nahiyesini basmıştır.

25 Mart 1937 de Seyit Rıza’nın adamları, Sin köyündeki karakolu basmıştır.

27 Mart 1937 de Abasanlar, Deşt karakolunu basmıştır.

27 Mart 1937 de Kahmut – Puh arasındaki telefon hattı kesilmiştir.

27 Mart 1937 de Kahmut Karakolunu takviye için gönderilen jandarmaya pusu kurulmuştur.

27 Nisan 1937 de, 80 kişilik bir kuvvet Puh yakınlarındaki 9. Seyyar Jandarma Taburu Süvari Bölüğüne saldırmıştır.

30 Nisan 1937 de bir gurup isyancı Mazgirt Köprüsü’nü tahrip etmiştir ve aynı anda üç askeri hedefe daha baskın yapmıştır.

Özet olarak söylemek gerekirse, ‘1937 yılında 21 mart gecesi , Seyit Rıza, önderliğini benimseyen kimi aşiretlerle birlikte, kurulan karakolları basarak, 33 askerimizi şehit ederek, yapılan köprüleri yıkarak, Cumhuriyetin yerleştirmeyi amaçladığı insan ve yurttaş haklarını, özgür birey yurttaşlık düzenini Dersim’e sokmamak ve aşiret düzenini eskisi gibi sürdürmek üzere ayaklanmıştı.’

Bunun üzerine 3 Mayıs 1937 de Türk Hava Kuvvetlerine bağlı bir uçak filosuyla askeri hareket başlamıştır. Tunceli harekâtına girişen 25 bin kişilik Türk Ordusu büyük kapışmadan sonra Haziran 1937 de isyancıları saklandıkları yerlerde sıkıştırmıştır. İsyanın lideri Seyit Rıza, 10 Eylül’de Erzincan’da yakalanmış ( veya teslim olmuş ), yargılamalardan sonra Seyit Rıza ile birlikte 11 kişi idam edilmiştir.

1937 Dersim harekâtına rağmen Kürt aşiretleri 2 Ocak 1938 de bir kere daha ayaklanmışlardır. Tunceli bölgesinde asker kaçaklarını toplamakla görevli sabit jandarma müfrezelerinden 7 jandarma eri, Kör Abbas, Keçeçi ve Baluşağı aşiretlerine mensup isyancılarca pusuya düşürülerek öldürülmüştür. Ayrıca isyancılar, Mercan karakolunu basarak 2 eri daha şehit etmiştir.

Bu gelişmeler üzerine, kapsamlı bir harekat hazırlayan Genelkurmay Başkanlığı, Dersim ve civarına, Orgeneral Kazım Orbay komutasındaki üç kolordunun katıldığı bir operasyon düzenleyerek ikinci dersim harekatını başlatmıştır.

6 Eylül 1938 de arama, tarama ve silahtan arındırma çalışmalarıyla 2. Dersim harekatı tamamlanmıştır.

Şimdi de farklı ülkelerin harekata bakışlarına bakalım:

Komünist Enternasyonal’in yayın organı RUNDSCHAU, 29 Temmuz 1937 tarihli sayısında, Dersim de yaşananları özetle şöyle duyurmuştur. ‘iki ayı aşkın bir zamandan beri Ankara Hükümet’i, Dersim bölgesindeki Kürt aşiretlerinin yeni bir gerici ayaklanmasını bastırmakla uğraşıyor. Ağalar, kendi yönetim ve yargı yetkileri altında bulunan ahaliden işlerine geldiği gibi vergi alıyor. Bölge güçlerinin büyük bir kısmı, askere gidecek yerde aşiret reislerinin muhafız birliklerine fedai olarak giriyor.’ Yani Sovyetler Birliği’ne göre Dersim’de gerici bir isyan meydana gelmiştir.

İstanbul’daki Amerikan Büyükelçisi G. Howland Shaw, ABD Dışişlerine gönderdiği 25 Haziran 1937 tarihli raporda konu ile ilgili çöyle diyor; ‘ bölge halkının geri kalmışlığı problemin temel hatlarını oluşturmakta. Yöre halkı, yollar, köprüler, okullar v.s yapılmasına karşı koyuyor. En son ayaklanma, hükümetin bölgenin sosyal ve ekonomik koşullarını iyileştirmek üzere geliştirdiği reform programını daha önce elde edilmiş haklara tecavüz şeklinde gören liderleri tarafından başlatıldı. General Alpdoğan, aşiret reislerini Erzurum’da toplayarak hükümetin projelerini tanıtmıştı. Aşiret reisleri, bu toplantıdan sonra bölgede sahip oldukları egemenliğin elden gitmesi endişesi ile dönüş yolları üzerinde yer alan bütün köprüleri havaya uçurdular’

İngiliz The Times gazetesinin 16 ve 17 Haziran 1937 tarihli sayılarında Dersim İsyanı’nın ‘ eğitim öğretime karşı koyan’, ‘ reformlara direnen’ aşiretlerce çıkarıldığı duyurulmuştur.

3. ordu müfettişliğinin yaptığı açıklamada harekât sonrası tarama bölgesinden ölü ve diri olarak 7954 kişi çıkarılmıştır. Bu 7954 kişinin 5 bin ile 7 bin kadarı batı bölgelerine sürülmüştür. Bu rakamlara göre dersim operasyonları sırasında ölenlerin sayısı en fazla 2500 civarındadır.

1935 genel nüfus sayımına göre Tunceli nüfusu 101.099 kişidir. 1940 nüfus sayımına göre nüfus 94.636 kişidir. 1935-38 arasında bölgeden 5000 ile 7000 kişi batı bölgelerine sürülmüştür. Bu rakamlardan çıkan sonuç şudur:

1935 ile 1940 nüfus sayımları arasında Tunceli de azalan toplam nüfus 9463 kişidir. 5000 ile 7000 arasındaki sürgünleri de göz önüne alırsak geriye 2500 civarında bir kayıp nüfus kalmaktadır.

Abartılı ve temelsiz iddiaları bir yana koyup konuya soğukkanlı bir şekilde bakarsak harekât sırasında insanların öldüğü bir gerçektir. Ama devlete olan isyanı bastırmak elbette ki kansız olamaz. Ölenlerin çoğu isyancı olsa da ölenler arasında sivillerde yani suçsuzlar da vardır. Harekat sırasında direnen köylerin yakıldığı askeri raporlarda da belirtilmiş ve bu raporlar Genelkurmay tarafından yayınlanmıştır.

Harekât sırasında Tunceli’ye iki yıl içinde toplam 480 km yol yapılmıştır. Bu yollar sayesinde Dersim Türkiye’ye bağlanarak ticarete açılmıştır. Bu süreçte binalar, köprüler, kışlalar, inşa edilmiş bir yandan da köylüye toprak dağıtılmıştır. Bu yatırımlarla köylü, aşiret hayatından vatandaşlığa geçmiştir.

Devlete meydan okuyan aşiret düzeni ile mücadele devletin asli görevlerindendir. Bundan rahatsız olanlar bu düzenin değişmesini istemeyen, Cumhuriyet’in çıkarlarına çomak soktuğu için ondan nefret edenler, bölücüler ve işbirlikçilerdir. O nedenle bu zihniyetteki insanlar için yapacak bir şey yoktur, önyargıları ve nefretleri devam edecektir. Olan bu kara propaganda karşısında gerçekleri göremeyen sıradan yurdum insanına olmaktadır. Bunu önlemenin en doğru yolu okumaktır. Rıza Zelyut, Bilal Şimşir, Sinan Meydan, Özgür Erdem, Cengiz Özakıncı, Cemal Şener, baba oğul Perinçeklerin kitaplarını okumanızı öneririm. Bir önceki yazımda da olduğu gibi yabancı kaynaklardan da örnekler verdim, buna rağmen hala resmi tarih masalını okuyanlar ıslah olma ihtimaliniz yok bu nedenle Allah müstehakınızı versin derim…

ASIM ÖCAL

9.7.2017