Adıyaman gibi 200-250 bin nüfuslu bir kentte gazetecilik, yazarlık yapmak kolay değil elbet…
İyi bir yazar olmak için önce iyi bir okur olmak gerekir. Olayları ve ilgili haber ve yorumları günü birlik okumak, ister yerel, ister ulusal olsun iyi bir izleyici, iyi bir gözlemci olmak zorundasın. Elde ettiğin bu bilgileri çevrenden edindiğin bilgilerle birlikte kelimenin tam anlamıyla harmanlayıp bir öz, bir sonuç çıkarmak zorundasın. Her şeyden önce de etik davranmak zorundasın.
Okuduğun bir haber veya aldığın güvenilir bir duyum karşısında “İşte tam benlik bir konu, bunu bir yazımda işlemem gerek” der, haber kupürünü kesersin. İşlersin, nakış gibi, boncuk boncuk döşersin kelimeleri… Bazen de diğer meşguliyetler arasında unutuverirsin.
Yazıya başlarken “Bu yazıdan sonra filan kurum veya milletvekili harekete geçer, gereğini yapar, toplum da bu dertten de kurtulur.” Dersin. Yayından sonra bir de bakarsın ki kimsenin umursadığı yok. Yine herkes kendi işine bakar. Emeğinin boşa gittiğini düşünüp hiç yoktan üzülürsün. Adeta “Böyle gelmiş böyle gider” dendiğini görürsün. Mutluluğunun ilanı için on binlerce insanı mutsuz etme bahasına düğünde havai fişek, hatta silah atıldığını yazarsın, konvoylarda kilometrelerce klakson çalınarak oluşturulan çevre kirliliğiyle çocuk, yaşlı ve hastaların gece yarısında uykudan uyandırılarak mutsuz edildiğini, yasaklanmasının gerektiğini yazarsın, “Eski köye yeni adet mi getiriyorsun?” derler…
İzbe mekânlarda yasa dışı alternatif sözüm ona “adalet arayış ve çabalarının” var olduğunu yazarsın. “Bunu yazmak sana mı kaldı?” derler…
49 insanımızı aylarca esir alan bir terör örgütünün İsrail’le organik bağlantısını yazarsın. “Bu konular tehlikeli, sakın ha…” derler.
İsrail’in Gazze saldırısı sonunda binlerce insanı katletmesi üzerine iç kamuoyunda oluşan İsrail mallarını boykot kampanyasından önce, hükümetin bu malların ithalini yasaklaması gerektiğini yazsan, 12 Eylül 1980’lerde “İşte bir solcu” dedikleri gibi bu kez de ne anlama geliyorsa “İşte bir paralelci” derler.
Kan ve vahşet içeren resimler gazete ve televizyonlarda bile buzlanarak yayınlanırken elde edilecek yardım parası uğrunda Demokrasi Parkı’ndaki stantlarda yoldan geçen çocukların psikolojilerinin bozulması bahasına da olsa gözlerinin içine sokulurcasına öldürülmüş çocuk resimlerinin buzlanmadan açıktan teşhir edildiğini yazsan “İşte Müslüman düşmanı” derler.
Adıyaman’da Bugün Gazetesi’nin “iyi” yazarı Suat Tekin’in 19 Eylül 2014 tarihli “Allahaısmarladık” başlıklı “siyasetçi, bürokrat, STK ve bireylerden tüm duyarsızlara ve duyarsızlıklara” sitem eden “elveda” yazısını okuyunca “Gazete’den bir yaprak düştü!” diyerek yukarıdaki hususları hatırladım ve üzüldüm.
Yalnızca yazıları için “Güle güle” dediğim, ufuk açıcı gönül dostum Sayın Tekin’e yine de “Sen yanmasan ben yanmasam/Nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa?” diye sorusunun cevabını alacağımı umarak yazımı noktalıyorum…