Fani bir dünyada yaşıyoruz. Bir süre burada kalacak ve ebedi, sonsuz bir hayata doğru yola çıkacağız. Yani hepimiz yolcuyuz. Kimse bu yolculuktan muaf değildir. İnsanın bu dünyada yaşamasına yardımcı olan ve hayatına anlam katan birçok sebep vardır.
Özellikle alım gücünün arttığının göstergesi sayılan ev, araba, çeşitli teknolojik eşyalar, hatlar… Günümüz insanları, sahip olduğu lüks eşyalar, arabaları, hatta evleri olduğundan bahseder olmaları, alım gücüyle ilişkilendirilmektedir.
Bu alım gücünün sıcak parayla, piyasada ki dönen parayla alakalı olduğunu sanmıyorum. Aslında alım gücü aksine tamamen düştüğü kanısındayım.
Geçmişte marketlerden alışveriş yapmanın dışında, dışarıda yemeğe çıkmak, sinemaya gitmek ve mevsimsel kıyafetler almak gibi olağan alışverişler yapıldıktan sonra, birikim de (belki küçük bir altın) yapabiliyorduk. .
İlerleyen yıllarla beraber, bugün birikim yapmak bir yana, geçimi yapmak zor hale geldi. Çarşıya çıktığınızda; son model arabaları görüp, en lüks evlerde, lüks eşyalarla donatılmış mekânlarda yaşandığına şahit olduğunuzda, teknolojideki son model elektronik eşyalara haşir neşir iken, “nereden bu yoğurdun bolluğu” diyebilirsiniz.
Belki açıklaması hayli zor olabilir. Eskiden olsa “yastık altı bir yatırımı vardır” diyebilirdiniz; ama şimdiler de öyle mi?..
O zaman, buna tek sebep olarak, gösteriş merakı şeklinde açıklayabiliriz. Anlayacağınız; gösteriş meraklısı, gösteriş budalasıyız.
Çoğu arkadaşlar bilirim!.. Yiyeceğinden, içeceğinden,, gezmesinden kısarlar/keserler; son model teknolojik aletlere yatırım yaparlar. Varsa yatırım amaçlı, kötü günler ve sıkıntılı zamanlar için, yastık altına konan altınları hiç düşünmeden heba ederler.
Hani hep söylenir ya! Kimin parası çok, kimin parası yok belli olmazdı. Aynı zamanda” deniliyor. Yani parasal değerler, ulu orta göz önünde olmadığından, gösteriş söz konusu olmazdı.
Şimdi bankalardan alınan, çeşitli isimlerle anılan krediler ve banka kredi kartları limitlerini aşacak şekilde çılgınca alışverişler yapmaktayız. İhtiyacımıza göre değil, sadece rengine, desenine, modeline ya da görüntüsüne aldanarak, habire alıyoruz. Sonunu düşünmeden, savurganlık…
Buna marketler ve AVM’ler de ki diksiyonu düzgün, her an gölge gibi peşinizde dolaşarak ikna etmeye çalışan elemanlar ve beynimizin en diplerine işleyecek şekilde çalınan müzikler de dahil olmak üzere; sanki ödenmeyecekmiş gibi, ihtiyacımız olsa da, olmasa da bir yerine beş, on alıyoruz. İş ödemeye gelince, işte o zaman dananın kuyruğu kopuyor.
Söyleyebilir misiniz; hangimizin evinde kullanmadığı ayakkabılar, kıyafetler, çanta ve birçok ev eşyası ile dolup taşmıyor?
Gösteriş merakı yüzünden, farklı görünmeye çalışır, özümüzün dışına çıkarız. “Ayranı yok içmeye, arabayla gider….” kabilinden her yere arabayla gitmeye çalışırız. Maksat “dostlar pazarda görsün, herkes bizi zengin görsün,” gerisi önemli değil.
AVM’ler de ki o tüketici çılgınlığı bize yetmezmiş gibi, çocuklarımızı da ortak etmeye başladık. Küçük yaşlarda onları da bu çılgınlığa alıştırıyoruz. Gelecekleri de âdeta bir muamma… Kimler karlı çıkıyor bu işten? Elbette bu işle iştigal eden zenginler, daha da zengin olmaktadır.
Bilinçsizce harcayan dengesiz ve tutarsız davranan bir tüketicilik anlayışıyla, gösteriş meraklısı olduk. Bunu bankalar da düşük gelirli insanlara verdikleri limitsiz kredi kartlarıyla, sınırsız kredilerle, günlük bulup yiyen ve yarınını düşünmeyen bir toplum haline getirildik. Yolcu olduğunu düşünmeden, bırakıp gideceğini düşünmeden, kefenin cebini olmadığını düşünmeden, sahibi olduğu malın, mülkün, evladın, kendine bir fayda veremeyeceğini bilmeden, yarınını düşünmeden, yaptıkları aşırı tüketici çılgınlığıyla caka satmaya çalışarak, kaybolup gitmektedirler. Unutmayın hepimiz yolcuyuz! Bize olan sadece kefen!
Gerisi laf-ı güzaf babından ders alınması gereken bir hikâye, kıssadan hisse, anlayana… .
“Hayatın anlamını kavramak için dünyayı dolaşmaya çıkan bir genç, gezdiği ülkelerden birinde ünlü bir bilgeyi ziyarete gitmişti. Gezgin genç, bilgenin yaşadığı evde, tüm duvarların kitaplarla kaplı olduğunu gördü. Fakat evi dikkatle gözden geçirdikten sonra, yerde bir kilim, duvar dibinde yatak olarak kullanılan bir sedir, ortada ise bir masa ve sandalyeden başka evde hiçbir eşyanın olmadığını gördü ve merakla sordu: "Neden hiç eşyanız yok?" dedi. "Koltuklarınız, kanepeleriniz, büfeleriniz... Onlar nerede?"
Bilge, bu soruya karşılık olarak kendi bir soru sordu gezgin gence; "Senin de yalnızca, sırtında taşıdığın küçük bir çantan var, yavrum" dedi. "Peki, senin eşyaların nerede?"
Gezgin genç, kendini savunurcasına cevapladı bu soruyu: "Ama görüyorsunuz... Ben yolcuyum.
Ünlü bilge, hak verircesine güldü: “Ben de öyle, yavrum" dedi. "Ben de öyle..." (Cevdet Kılıç’ın Bilgelik Hikâyeleri)
Kerim [email protected]