Heyhat, Nasıl Anlarsa, Anlasın
Bazen, hiç umulmadık anlar yaşanır.
Hiç beklenmedik olaylarla karşı karşıya kalırsınız.
Siz, ne kadar anlatırsanız anlatın, karşınızdaki anlamak istediğini anlar.
Siz, sebep olarak ileri sürersiniz, o sonuç olarak anlar.
Siz, sonuç olarak anlatırsınız, o hala sebep olarak anlar.
Siz susmayı tercih edersiniz, o kabullenme, teyit etme olarak düşünür.
Olmadı bırakırsınız, mevcud-u halince…
“Aman boş verin!” derseniz, “ kim, nasıl anlarsa anlasın!”
***
Yaşanılan sürece insanlar çok plânlar hazırlarlar, çok hayaller kurarlar ve hep umut ederek yaşarlar.
İnsanlar, geldikleri duruma baktıklarında, pek de istedikleri yerde olmadıklarını görürler.
Hayat insanı öyle bir hale getiriyor ve öylesi durumlara düşürüyor ki; umutların tükenmesi, hayal kırıklarının yaşanması bir yana, ,insanı insan olmaktan çıkarıyor.
Ne plânların tutuyor, ne hayallerin gerçekleşiyor, ne de umutların hep diri ve taze kalabiliyor.
Yıllar öncesinde, iyi-kötü böylesi bir duruma geleceklerini söyleselerdi, hiç kimse inanmazdı.
Çünkü insan kendisinin istediğini değil, kendisine bahşedileni yaşamaktadır.
Ancak belli bir yaşa geldikten sonra, hayatın ne olduğunun farkına varabiliyorsun.
İşte o zaman da, “heyhat!” diyorsun; ama sadece dediğinle kalıyorsun.
***
Fani dünyada yaşamak, para sahibi olmak ve her arzu ettiğini ele geçirmekle geçer.
Bu da zaman içerisinde, dünya nimetlerine olan hırsı, muhabbeti daha çok arttırır.
Dünya malına, mülküne ve nimetlerine sahip oldukça, değirmen misali daha fazlasını arzular.
Tatmin olmayıp, hep daha çoğuna göz diker.
Bu hengâme içerisinde, bir de bakar ki ömür denen sermaye bitmiş.
Azrail yakasına yapışmış, mezara doğru çekiyor.
İnsanın gözü bir türlü doymuyor.
Ancak “gözünü bir avuç toprak doyurur” derler.
Aşırı hırs ve arzusu olanlar, av köpeklerine benzetilir.
Avını yakalamak için, var gücüyle koşar, kan ter içerisinde kalır, ancak yakaladığı avdan kendisine bir kıdım kalmaz/vermezler.
Açlığına aldırmaksızın elinden alırlar ya!
İşte öyle!
İnsanlar da büyük bir hırsla kazandıklarına sevinir, “serveti, malım, mülküm oldu” diye övünür de, ömür denen sermaye bitince, ölüm yakasına yapışınca, elinde hiçbir şey kalmaz.
Her gün, adım adım yaklaştığımız kabre, o kadar dünyalık biriktirsen ne fayda!
Kerim BAYDAK