İnsanlarla yaşanılan sıkıntıların çoğunda peşin hükümlü, ön yargılı davranışlar yatmaktadır.
Karşı tarafı anlayıp dinlemeden, her gördüğümüze, duyduğumuza inanır buna göre de hükmümüzü veririz.
Oysa büyüklerimiz bu yanılgıyı önlemek için “iki dinle bir söyle” demişler üzerine basarak.
Biraz hasutluk, biraz bencillik, biraz da ukalalığın etkili olduğu peşin hükümlülük, insan kişiliğinin gelişmesinde ve toplumun ilerlemesinde büyük bir engel olduğunu aklımızda tutarak verdiğimiz hükümleri sorgulama alışkanlığını kazandığımız zaman bu illetten kurtulma yolunda mesafe alıyoruz demektir.
Neyse, sözü fazla uzatmadan konuya misal olan hikayemize geçelim.
Gazneli Sultan Mahmud'un Eyaz isminde sadakati ve güzelliğiyle meşhur bir kölesi vardı.
Padişahın ona olan yakınlığını ve güvenini kıskanan düşmanları şikâyette bulundular:
"Eyaz'ın sarayda kilitli bir odası var. Altın dolu küplerini, gümüşlerini, bütün biriktirdiklerini orada saklıyor."
Böyle bir şeye ihtimal vermemesine rağmen, padişah da odada ne olduğunu merak etti. Bunu söyleyen beylerden birine, "Bu gece yarısı git, kapıyı aç, odaya gir. Ne bulursan yağma et. Gizlediği her neyse, herkese açıkla" dedi.
O bey, gece yarısı güvenilir otuz kişi ile birlikte meşaleler yakarak, odanın kapısına vardı. Kapıyı hırsla kırarak içeri daldılar. İçeri girenler sağa sola bakındılar. Yırtık pırtık bir çarık ile eski posttan başka bir şey göremediler. Hazineyi gizlemek için bunları buraya koymuş, altınları yere gömmüştür dediler. Kazma, kürekle odanın her tarafını kazdılar. Tavanı, döşemeyi kaldırdılar. Sonunda bir şey bulamadılar. Söylediklerinden ve yaptıklarından utanarak padişahın huzuruna çıktılar.
Padişah gerçek düşüncesini gizleyerek, "Hani? Söylediğiniz altınlar nerede? Elleriniz bomboş" dedi. Arama vazifesi verilen bey ve adamları utanç ve pişmanlık içerisinde padişahın önünde yere kapanarak, "Ey padişahımız! Kanımızı döksen helaldir, bağışlarsan ihsanındır" diyerek özür dilediler.
Padişah, Eyaz'a bu odadaki hali sorunca, Eyaz : "Saraya geldiğimde, üzerimden çıkardığım çarığım ile postumu bu odaya asmıştım. Her gün bu odaya uğrar, köyümde giydiğim çarık ve postuma bakarak "Geldiğin yeri unutup gurura kapılma. İşte çarığın, işte postun diyordum" diye anlattı.
Sultan'da kendisini affetmeleri için beylerine "Bana yalvarıp yakarmayı bırakın. Sizin hükmünüzü Eyaz verecek, gidin ona yalvarın" dedi.
Eyaz, "Padişahım, güneş varken, yıldızın hükmü olmaz. Ferman sultanımızındır. Ben çarık ve posttan vazgeçebilseydim, bunlar hasetle davranmayacaklardı. Kapıyı kilitlemeseydim, zanna düşmeyeceklerdi" diyerek kusuru kendi nefsinde gördü. Böylece padişah adamları affetti.
…
İnsanlar hakkında ne de kolay hüküm veriyoruz. Hem de Peygamber Efendimiz (sav)’in;
“Açıp da kalbine mi baktın?” uyarısına aldırmaksızın…