Hatırı sayılır bir referansla kiralık bodrum katına talip olduğumuz asık suratlı adam.
olumlu yanıt vermemiş. umutlarımız bir kez daha yıkılmıştı.
Bir sonbahar akşamı, Hacı kadın'dan Vefa'ya çıkarken,
boyumuzdan büyük yeminler etmiştik. ‘And olsun sana ey İstanbul.
bizi böyle yok sayanlara, Var olduğumuzu bir gün mutlaka sana hatırlatacağız’Demiştik
Mimar Sinan'ın medeniyet semt'i Süleymaniye de hayat'a tutunmanın
kayıtsız şartsız ilk kriteri; Yokluğu,yoksulluğu kabullenip, Normal şartlarda,
üç beş kişinin barınabileceği, Hijyensiz bir bekar odasında, bazen on kişiyle birlikte yaşama taslağına imza koymaktır...
Molla Hüsrev Mahallesinden, Haliç'e bakan
yirmi metre karelik hasret kokan
bekar oda'sıyla tanıştığım gün on üç yaşında bir çocuktum.
Özellikle on iki eylül öncesi ve sonrası dönemde,
Pala abi'nin işlettiği, O kaçak çay kokan gurbet kahvehanesinde,
Kimi akşam ülkücüler, Kimi akşam devrimciler.
Kimi akşam asker, kimi akşam polis bölerdi muhabettimizi
Anlam veremediğimiz, Ve bitmek bilmeyen korsan bildiriler uzadıkça,
hem çayımız, hem yüreğimiz soğur giderdi gecenin ilerleyen saatlerinde.
Sanayileşmenin ilk çeyreğinden sonra, taşradan kentlere yapılan
yoğun göç dalgasının hoyrat rüzgarı beni de bu girdabın içine katmıştı.
70'li Yılların ortasında, bu semtte gelen, İlk kuşak Adıyamanlılardanım
İzin verir, Bir kaç dakikanızı istirham ederseniz,
İstanbul'daki bu gizemli semt’e kısa bir yolculuk yapalım sizinle.
UNESCO dünya miras alanına girdiği için, kentsel dönüşüm
yıkımlarının getirdiği, bu savaş görüntüleri sizi yanıltmasın sakın.
otuz kırk yıl önce, İç göçmen bekar erkeklerin ilk ikamet
durağı olan Süleymaniye, İstanbul'un en hareketli semti idi.
Uzak taşra şehirlerden dolu gelen otobüsler,
yine dolu dönüyordu gittikleri şehir ve kasabalara.
Akılalmaz İnsan sirkülasyonuna sahne oluyordu süleymaniye sokakları.
Bakkal'da, ekmek, kahvehanede çay, lokanta'da yemek İçin sıraya giriliyordu.
Demografik yapısı sürekli değiştiği için, makul bir istatistiği yoktur süleymaniye'nin
Kayıt yok, kütük yok. Gireni çıkanı ne ne muhtar bilir. Ne polis, Ne belediye başkanı.
Aslında bekar oda'sı sakinleri de bilmezdi .
Hani akıl hastanesi duvarından sarkan deli'ye:
Dışarıda ki akıllı, sorar ya; "Siz içerde kaç kişisiniz"
Deli; soruya,soruyla cevabı yapıştırır."Asıl siz dışarıda kaç kişisiniz" Der ya.
Biraz da böyle karmaşık bir dünyadır süleymaniye bekar odaları...
Despotizm'den uzak, sevgi ve saygıya dayalı,
bir "Hiyerarşi" sistemi ile işler bekar odaları.
Yaş'ın önemi yok,Sembolikte olsa, otorite: oda'yı ilk kiralayandır.
Oda bireyleri amca yeğen, kirve akrabadır genelde.
Biri yemek yapar, Biri bulaşık. Biri çay demler,
Hele yaz mevsiminde yöresel bir "Tırşık" yapıldı mı?
Mesela normal yemeklerde, fırından adam başı bir ekmek alan Çırak:
O öğünde, kişi başı İki ekmek tükendiğini bilir.
Ve kaç ekmek getireceğini sormazdı aşçıya.
.
Her yerde sıradan olan, "Kadın Sesi"
Bu semtte bütün hasretlerin zirvesine çıkar zaman zaman
Bir Anne,Bir Abla, Bir sevgili sesi duymak için,
Nelerden vaz geçilmez ki o bekar odalarında...
Metropollün kalbinde, hoyrat bir dünyadır Süleymaniye
Yazan okuyan değil, Yaşayan bilir gardaş.
Orta yaşlılar hamal'dı, Çocuk yaştaki bizler tekstilde çırak.
Onların kalbi memleketteki eş'lerinde, Bizimki konfeksiyon kızlarında atıyordu.
Yıl 1976 Cibali lisesi karşısında,Nihal hanım'ın işlettiği atölyede
çalışırken, Hafta sonları mahalle takımlarında top koşturuyoruz.
Ramazan orta saha oynuyor, bendeniz kaleciyim.
İş çıkışı bir akşam,dayandık Süleymaniye Spor klübünün kapısına.
Halit Kıvanç'ı andıran klüp yöneticisi Kemal abi, akranlarıyla "okey" oynuyor;
mahcubiyet dolu kısık bir ses tonuyla "selamünaleyküm "Diyoruz.
"Aleykümselam buyrun gençler" Diyor, Kemal abi.
"Seçmeler için kayıt yapmaya geldik"Diyoruz.
okey taşı'nı çektikten sonra, önce Ramazan'a bakıyor, sonra bana.
Ve bir kez daha Ramazan'a baktıktan sonra, bombayı patlatıyor.
"Oğlum sizden futbolcu değil, ancak "OKEYCİ" çıkar. Diyor.
Allah şahit, daha "Okey" oynamasını bilmiyoruz.
Durmadan üstümüze yıkılan İstanbul'u,
Bir kez daha Kemal abi yıkıyor üstümüze
Kırk yıl geçti aradan. Kemal abinin dediği gibi
"Futbolcu" olamadık.
Süleymaniye,beni şair, Ramazan'ı, kahveci yaptı.
Beni biraz ıskalasa da,Ramazan'ı "bire bir" tahmin etmişti Kemal abi.
Şimdi ne zaman poligon’da işlettiği kahvehaneye gitsem
Okey masasındaki Ramazan'a; Kemal abiyi hatırlatırım.
Ramazan başlar " Zazaca" sövüp- saymaya.
"Ed çıllıkté mar da Kemalina,Ey veré çewres ser, kederé ma çizmış kerd"
bedava çeviri yok,tercüme ücretli, ve her hakkı Ramazan ağa’ma mahsustur.
İlk kuşak Süleymaniye bekar odası sakini Adıyamanlıların birçoğu;
Hacı kadın'dan, Vefa'ya çıkarken, ettiğimiz o yemin profiline kısmen uydu.
hasret ve yıkımlardan, çalarak değil, çok çalışarak kurduğu şirket
ve edindiği marka'lardan kazandıklarıyla: bodrum katlarında "Kiracı"
olamadığımız eski apartman sahiplerinden, Yıllar sonra apartman dairelerini satın alarak
rövanşı bir nebze de olsa aldık elhamdülillah.
Süleymaniye bizi unutsa da, Biz acı ve sevinçleriyle Süleymaniye'yi hep hatırlayacağız…
Kentsel dönüşüm dedikleri şey/ tarihsel kaçış, rant ve birilerini zengini etme operasyonudur aslında.
gerek bölge gerek şehirler arası, bu ekonomik ve İktisadi eşitsizlik sürdükçe ülkede,
benzer hayat hikayeleri,dün olduğu gibi, bu gün, ve yarın da
adı başka farklı bir mahalle de şehr-i İstanbul’da sahnelenmeye devam edecektir.
CUMALİ BALIKÇIOĞLU