Orta Fırat’ın en yakışıklı köylerin birinde, yerel dilde cümle çocukların; “Key Ap Heseni” dedikleri o taş toprak evde dahil olmuşum dünyaya
Defterlere geçmemiş tevellüddüm.

Yaklaşık 12 yıl kayıt dışı yaşamışım. Cezası var mı bilmiyorum. Sevgili Avukatım Mehmet Baykurt’ u ilk gördüğümde öğreniriz.

Komşu köy Gönen’de, ilkokullu bitirdiğimiz gün,
Çocuklar sevinçten havalara uçarken, 
Hüzün nöbeti benimle kader benzerliği olan bir kaç talihsize kalmıştı.

Biraz ağlamaklı, birazda kaşlarımızı çatarak, terörist bir lisanla; “ Bıze diplema niye yoxtır örtmanım” Demiştik.

İzzet öğretmen; “oğlum siz aslında var, ama resmiyette yoksunuz, size diploma vermem için bir kimliğiniz olmalı “ Demişti.

Ertesi gün, Çarşının göbeğinde, Devlettin Abuzer dayı’dan kiraladığı damdan bozma nüfus dairesinde,Önce kimliği sonra diplomayı aldığımda Sene bin dokuz yüz yetmiş üçtü...

Babamı yazmayı unuttum.
Ben üç dört yaşlarındayken babam hayata veda etmiş. Eve acil bir adam gerekiyormuş.
Kimse sorumluluk almayınca, o ihale de
Üstüme kalmış. 
Yedi yaşından sonra mecburiyetten adam olmuşum.
Dünya içinde, dünyaya uzak o köy de,
dam loğlamışım, Kar küremişim ayaz gecelerde...

Bedenim büyüdükçe, yüreğim sığmamış anahtarı kayıp dağ yalnızlıklarına.
Fırat’ın kenarında bindiğim ikinci el otobüs
Beni daha büyük bir denizin iki kıyısına kurulmuş bir kente bıraktığında 
Takvimler bin dokuz yüz yetmiş dört’ü gösteriyordu dünyada.

Kimliğim yeni, Çaresizliğim asırlar kadar eskiydi.Bir dağ köyünden gelip, bir metropol’e
Tutunmanın hikayesini hangi kalem hangi defter izah edebilir.

Bir terzihane de zor bela bir iş bulmuşken
Peş peşe yangınlar çıktı Yeşildirek’te.
Önce Gürün han yandı, Sonra Diri han ve diğerleri.
Kader bu! işler ters gitti mi, Nerede bir yangın 
çıksa, bir ucu muhakkak bizi de yakıyordu.
Terzihane kapandı, umutlarımız açıktı.
Daimi’nin dediği gibi; Ne de olsa kışın sonu bahardır, o da gelir, bu da geçer ağlama”
Sabır ettik, kış geçti, Bahar geldi. Sonra güzel insanlara denk geldik. ( ki o yıllarda güzel insanlar çoktu)

Bu kentin sokaklarında işportacılık, Hanlarında esnaflık yaptım. Kısaca işçi de oldum, İşveren de.ekmeğini yediğim her mesleğe, her kapıya
Birinci sınıf saygı duydum.
Minibüse binmek için, cebimde yol parası
Olmadığı günler kadar, portföy çantamda
Lüks bir otomobil alacak kadar param olduğu
Zamanlar da oldu.

Şiire bulaştığım günden beri, itiraf edeyim ki
Ne tam bir iş adamı olabildim, ne de ziyadesiyle gönül adamı kalabildim.
İki ellim doludur hep, birini iş, diğerini şiir tutar...

İçimde bir ukde dir futbol.
Hayalim iyi bir kaleci olmaktı. Umutların
Yeşerdiği bir zamanda, Geçici sağlık sorunları
çıktı sahneye, Hikayem yarım kaldı.

Ülkenin ikinci sınıf edebiyat dergilerinde 
Her ay sahneye çıkan hüzünlü bir şair yüzüydüm.
Masalsız büyüyen öteki çocukların hayat hikayelerini yazarken, en çok bu yanımı sevdim. Ve bu tutkum aşk ile devam ediyor

Vuslatlarım kadar, ayrılıklarımda oldu bu yedi tepeli şehirde.
Gidenler beni anlamadı,gelenleri ben sevemedim.
Sanki hepimizin birden kaybettiği bir maçtı gençlik. 
Sonuçta geldi ve geçti.
Adelet yerini buldu mu bilmiyorum!

Günümüze dönersek
Maddi manevi en büyük zararı insan çevresinde “insan” bildiği değeri beş para
Etmez soytarılardan görüyor

Güzel insanların sayısı eskisi kadar çok değil
Çevrenizde size güven veren, kadim dostlar varsa hala, 
kıymetinizi esirgemeyin onlardan.
Yaşamak, sevdikleriniz varsa/ yaşamaktır...

Not: bir takipçim; “ Abi bu kadar yazıyorsun
Profil’in /Duvarın niye boş” Dedi.
Bu soruya hasbelkader bir cevaptır.
Kabul görmeniz dileği ile iyi geceler/ hayırlı cumalar efendim.
CUMALİ BALIKÇIOĞLU