Bir zat-ı muhterem, ikili görüşmemizde bana şunu söylüyor:
"Libya'da bizim ne işimiz olabilir?"
Öncelikle bu soruyu garipsediğimi belirtmek isterim:
Birileri on bin kilometre öteden Libya'ya geliyorsa, Avrupa'nın şımarık egemenleri Libya'yı mesken ediniyorsa, hatta bin beş yüz YPG unsuru bile Hafter safında savaşıyor ve Libya üzerinden bizimle hesaplaşmaya yelteniyorsa, Akdeniz'e en çok kıyısı olan bizim yerimizde kuzu kuzu oturmamız ülkemizin istiklal ve istikbali açısından ne denli doğru olabilir?
Akıllı olmak lazım; küresel emperyalist çevreler bu bölgede bizi tecrit etmenin gayret ve çabası içerisindedirler.
Bizim buna müsaade etmemiz mümkün olamaz. Aksi halde ülkemizin geleceği tehlikeye girer.
Emperyalist odaklar, coğrafyamızdaki ülkeleri kolay yutulabilir lokma haline getirmek amacıyla, sinsi planlar yapmaktadırlar.
Bu amaçla her ülkeyi Irak örneğinde olduğu gibi, bölmek ve hatta birçok parçaya ayırmak üzere türlü senaryolar üretmenin ve bir bir hayata geçirmenin hinliğindedirler.
Irak’ı ikiye böldüler yetmedi, şimdi Şii ve Sünniler üzerinde yoğunlaşmış durumdadırlar.
Şiilere ve Sünnilere ayrı ayrı devletçikler kurduracak, hepsini daha kolay yönetmeye yeltenecekler.
Nihai amaçları; coğrafyamızın zengin yer altı kaynaklarını sömürmeye devam etmek, keza silah tüccarların servetine servet katmak ve en sonunda Siyonist odakların 1897 Basel kongresinin kararlarını hayata geçirmektir.
Bugün Suriye’de, Afganistan’da, Irak’ta, Libya’da vs. ülkelerde verdikleri mücadelenin temelinde bu düşünce yatmaktadır.
Oysa bizdeki birileri hala bunu anlamamışçasına, “Bizim Libya’da, Suriye’de ne işimiz var?” gibi laf salatalığı yapmaktadırlar.
Eğer bugün biz Libya’da varlık göstermez isek, ülkemiz ve coğrafyamız üzerinde emelleri bulunan malum çevrelerin desteğini arkasına alan Hafter, Libya’nın tamamına sahip olacak ve böylece bizi Anadolu’ya hapsedecekler.
Keza hallaç pamuğuna dönüştürmüş oldukları bölgemizi, daha da derin trajedilere çekmiş olacaklar.
Şunu iyi idrak etmeliyiz; Anadolu’ya hapsolursak, Akdeniz’de balık avına dahi çıkamayız.
Akdeniz’deki doğalgaz rezervlerin üstüne monarşi çevreler aracılığıyla abanacaklar ve bize düşen; sadece bakmak olacak.
Keza güneyden bizi kuşatacak, yüz yıl daha narkozlayacak, sömürecek ve geriye götürecekler.
Öyleyse yarın yeniden büyük sıkıntılarla karşı karşıya kalmamak, kasvetli ortamlara sürüklenmemek, hem ülkemizin ve hem de ümmetin geleceği adına gerek Libya’da ve gerekse Suriye’de varlık göstermek durumundayız.
Bilmem anlatabildim mi?
Selam, sevgi ve gönül dolusu muhabbetlerimle…
Bilal KARADAĞ