Kabirlerde, Ruh diye bir şey yoktur. Öyleyse Peygamber, neden kabirlerin başında durdu ve okudu. Ve kabirleri ziyarete teşvik etti. Bunun nedenlerini ve yararlı yönlerini şöyle sıralayabiliriz:
1)Kabir, o insanın artık uhrevi makamının simgesidir.
2)O’nu unutmamaktır.
3) O’na ya da Onlara Fatiha okumaktır.
4) Ziyaret eden, bir Peygamber ve büyük Veli ise; Ziyaret edilenlere bir şefaat ve lütuftur.
5) Kabri ziyaret edilen bir Peygamber ve mukarrebun Allah’a yakın Veli ise; Mü’min, O’nun hatırası olan kabrine, tıpkı hayatta imiş gibi sanki, 0 büyük insanın evine gidercesine gitmekte ve Onun gökte ve Hay olan Kutsal Ruh’undan dua istemektedir. Zira salih olan Peygamberlerin, Velilerin, Sıddıkların, Şehitlerin, Salih kulların Ruhları diridir. Allah’ın -indinde- katındadır. Ve Onların duaları Allah tarafından müstecaptır (kabule değerdir, karşılık verilir). Fıkıh kitaplarında kabir ziyaretinin dine uygunluğu ve âdabı hakkında bahis vardır. Bu cümleden olarak “Dürrü Muhtar’da: “Kabir ziyaretinde bir sakınca yoktur, isterse kadınlar için olsun. Çünkü, “kabir ziyaretini yasaklamıştım, haydi onları ziyaret edin (1) Hadisi vardır” İmdaa, Mücteba, Bahir ve Redd-i Muhtarda: “Doğrusu hadiste emrolunduğu için mendubdur’. “Redd’i Muhtar’da: “Her hafta ziyaret olunur, en faziletli olan Cuma, Cumartesi, Pazar, Pazartesi, Perşembe günleridir’. “Fethu’l-Kadir’de: “Sünnet olan, ayakta duadır.
Nitekim Peygamber (s.a.v.) Bakıa çıktığında öyle yapıyordu ve diyordu ki: “Selam sizlere mü’minler kavminin yurdu, biz de -İnşaallah” sizlere katılacağız. (2) “Şehri Lübab”da: “ziyaretin adabındandır. Ziyaretçi, kabre baş ucundan değil, ayak ucundan gelir, fakat bu mümkün olduğu takdirdedir. Yoksa Peygamber (s.a.v.) bir ölünün başı ucunda Bakara Suresi’nin baş tarafını, diğer bir ölünün ayak ucunda da sonunu okumuş olduğu sabittir. Edeplerinden biri de sahih olan, Esselamü Aleyküm Iafzıyla selam vermektir, “aleykümüsselam” değil… Sonra ayakta dua eder, oturursa hal-i hayatındaki derecesine göre uzak veya yakın oturur ve Kur’an’dan kolayına geleni okur. Bu cümleden olarak Fatiha’yı ve Bakara Suresi’nin başını, Âyetü’l-kürsi ve Âmenerresulü, Yâsin Suresi, Mülk Suresi, Tekâsür Suresi ve on iki yahut onbir yahut yedi yahut üç kerre İhlas Suresi, okuyabildiğini okur, sonra “Allah’ım, okuduğumuzun sevabını filana veya onlara ulaştır.” der. Gerek kırat ve gerek diğer amellerden ölüye sevap hediye edilmesi hakkında “İbnü Âbidin”de geniş bilgi vardır. Özeti: Hac Ani’l Gayr (Başkası adına haccetme) bahsinde âlimlerimiz açıkça söylemişlerdir ki, insan namaz, oruç sadaka veya diğer amelinin sevabını başkasına yapabilir. (Hidâyet). Hatta “Muhit”den naklen “Tatarhaniye”nin Zekat bahsinde:
Sadaka veren için en faziletli olan bütün mümin erkek ve kadınlar için niyet etmektir. Çünkü o onlara ulaşır, kendi sevabından da bir şey eksilmez. “Bahir”de: Bir kimse namaz kılsa veya oruç tutsa veya sadaka verse de sevabını gerek yaşayanlardan ve gerek ölülerden başkasına yapsa caiz olur. Ve sevabı, ehl-i Sünnet, ve’l-Cemaat’e göre onlara ulaşır. (Bedayi). İbnü Teymiyye, kıraet savabının Peygamber (s.a.v.) hazretlerine hediye edilmesini yasaklamak istemiş, çünkü onun yüksek şanına ancak onun izniyle cüret edilebilir, o ise “ona salavat getirmek ve onun için vesile istemektir”, demiş. Sübki ve daha diğerleri ise bu gibi hususlarda özel izne ihtiyaç olmadığını İbnü Ömer’den ve daha başkalarından misal göstermekle beyan ederek onu reddetmişlerdir.Ebu Hanife Hz.leri: Talebesi Ebu Yusuf’a “Vasiyetname”sinde şöyle demiştir:”Sultanından ilme uygun olmayan bir şey gördüğün zaman, onu kendisine itaatinle beraber an, çünkü onun eli senin elinden kuvvetlidir.” Ona, Ben senin sultan olduğun, başkaları üzerinde otoriteyi haiz bulunduğun şeyde sana itaat ediciyim. Ancak gidişatında ilme uygun olmayan bir şey arz edeceğim.” dersin. Bunu sultanın yanında bir kerre yaparsan yeterlidir.
Zira üzerine düşer ve devam edersen belki sana kahrederler. Bu da dinin yıkımı olur. Şayet senin dininde ciddiliğini ve iyilikleri emretmekteki hırsını anlamak için onu bir iki kere yaparsa, bir kerre daha yaptığı zaman yanına sen yalnızca gir ve dinde öğüt ver. Eğer bid’at ehli (sapık mezheb sahibi) ise, sultan da olsa, onunla tartış. Allah’ın Kitabı’ndan ve Resulullah’ın sünnetinden bildiklerini söyle. Kabul ederse ne ala etmezse artık seni ondan korumasını Allah Teâla’dan dile ve ölümü an. Üstadın ve kendilerinden ilim aldığın kimseler için bağışlanmalarını dile ve Kuran okumaya devam et, kabirleri, şeyhleri ve mübarek yerleri çok zlyaret et”
Evet, her Müslüman, kabirde Ruhsuz yatan cesetten başka bir şey olmadığını bilir. Ve “Allah birdir’ diyen hiçbir Müslüman Onlara İlah diye tapmamaktadır. Hürmet ise, Allah içindir. Enbiya’ya, Evliya’ya, Şüheda’ya, Salihlere sevgi saygı, bir talebenin hocasına olan sevgi- saygısıdır. Evladın, babaya olan sevgi ve saygısıdır. Şöyle ki, her Nebi ve Veli, Allah’a tam âlim ve âriftir. Âlime, Ârife sevgi ve saygı İslâm’ın emridir. “ Yakınlara meveddet ve muhabbet edin. Sizin en şeref liniz muttakilerdir”. (Hucurat: 13). Takva haşyet, korku ile olur. Korku ve haşyetse ilimle mümkündür. “İnnema yahşellahe min ibadihi’l ülema – Gerçekten Allah’dan Âlim kulları korkar’. (Fatir 28). Ârif bir Veli ve Nebi ulema-i billah’tır. Âlim, öğretmendir. Öğretmene saygı ve sevgisi olmayanın, Allah’a da saygısı yoktur. “Bunlar, mezar taşını öpüyor: El öpüyor’ deniliyor…
Büyüğün, babanın, hocanın elini öpmemek, ona saygı göstermemek diye bir nas, bir delil dinimizde olmadığı gibi, bilakis teşvik vardır. Büyüğe saygı Allah’adır. Allah ise en büyük olandır. “Refiüdderecat – Derecelerin en üstünü”. (Mü’min: 15). Peygamberlerden sonra ise Ashab’ın ve ümmetin en Âlimi, Hz. Şâh-i Velâyet, İlmin Kapısı Hz. Aliyyel Mürteza Efendimizdir. Onun için sadece O’na “Keremallahu vechehu”, “Allah, O’nun yüzünü kerim-şerefli kıldı” denilmiştir.
“İnne ekremeküm indallahi etkaküm – Sizin en keriminiz, en şerefliniz, en çok takva edendir”. (Hucurat: 13). Takva ise ilimle olur. Çünkü, “Allah’tan ancak ulema (alimler-bilginler) korkar’. (Fatir 28) Hz. Ali (k.v.) ise Ulemanın reisi ve imamıdır. 0 nedenle İmam el Müttakin, Hz. Şâh-i Velâyet İmam-ı Ali’dir. “Refiudderecat” Âyetine göre Yüce Rabbimiz “dereceleri” kabul etmiş, kendisinin de bütün derecelerden “Râfi-üstün” olduğunu vurgulamıştır. Bir muhib-seven kişi, bir kabri öptüğünde, sanki o zatın elini öpüyormuş gibi bir tavır içindedir. Babasının, annesinin ve hocasının elini öper gibi yapıp; sevgisinin yanı sıra saygısını da belirtiyor. Nitekim öpme, sevgi ve saygı ifadesidir. Tapma ifadesi değildir!.. İnsan, sevdiği büyüğünü, hocasını-öğretmenini sever ve sayar. içtenlikle ellerini öper. Peygamberlerin ve Onların büyük varisleri olan Velilerin (ki Onlar- “Allah Bir’in, en büyük savunucuları, binaları, simgeleridir) kabirlerini korumak ve yüceltmek; “Allah Bir’ gerçeğini korumak ve yüceltmek içindir. Tevhid dininin öncüleri ve savunucuları olan büyük İslâm bilginleri unutulursa, İslâm da unutulur. Onların Şahıslarının, kabirlerinin; dünyadaki mekan ve hatıralarının korunması ve yüceltilmesi, Tevhid Dini olan İslâm’dan başkası için değildir. Allah’ın birliği adınadır. Onlara sevgisi ve saygısı olmayanın; Allah’a, Rabbe sevgileri ve saygıları yoktur. Çünkü Onlar, Rabbımız Allah’ı ve birliğini anlatan ve bu fikri yaşatan, insanlara öğreten öğretmenlerdir. Gerçek Muvahhidler (Allah’ın birliğini savunan ve yaşayanlar); ilim, irfan sahibi, hatta kaynağı olan İnsan-ı Kâmil’i, Kâmil’leri yüceltmek, Allah’ı ve tevhid’i yüceltmektir. Çünkü Onlar, Tevhid’in bayraktarlığını yapmış büyük Muvahhidler, Mücahidler ve Hakka Şâhid olanlardır. “Hakka bina; Lâ İlâhe İIlallah’est Hüseyn”-Gerçekten Lâ İlâhe İllallah’ın (Allah Bir’in) âbidesidir Hüseyn (Meşhed-i Hüseyn a.s.): Meşhed-i İmam Hüseyin, “Tevhid âbidesi” Şâh-ı Şüheda Hazret-i Hüseyn’in, âleme yansımasıdır.
(3) 1) Denilir ki “yurt” lafzı muhkamdır, (yani cümle arasında fazla bir kelimedir). Yahut zikredilmesi lazım kabilindendir. Çünkü yurda selam verilince oranın sakinlerine haydi haydi verilmiş olur. İbnü Âbidin’den naklen. 2) Müslim, Cenaiz, 102; Ebu Davud, Cenaiz, 79; Nesai, Taharet, 109, Cenaiz, 103; İbn Mâce, Cenaiz, 36; Muvatta, Taharet, 28; Ahmed b. Hanbel, VI, 221.3) Yukardaki farsça mısra, Hindistan’lı büyük Veli, Âlim, Ârif Seyyid Muiniddin-i Çeşdi Hazretleri’ne aittir. Çeşdi Tarikatının piridir (r.a., k.s.).