Kedi ve ulaşamadığı et meselesini bilmeyeniniz yoktur sanırım. Ulaşamadığı ete kötü diyen kediden söz ediyorum. Et ne kadar güzel ve taze olursa olsun, kötü damgası vuran ve ulaşamadığı için kendini öyle avutan kediden.

Ha, öyle olan kedi mi tabi ki değil. Biz insanlara olan bi yakıştırma bu tabi... Ama ne kadar yerinde bir yakıştırma! Hepimizin her şeyle ilgili fikri var. Mutlaka her şeyle ilgili bir fikre sahibiz. Ama bilgiye? İşte bu günlerce tartışılır...

“Biz” kelimesini kullanarak, yani bazıları demeden, içime kendimi koyarak, genelleyerek ve bir bütün olarak söz ediyorum ki, bazı yazılarım birilerinin üzerine alınmasına neden oluyormuş, bu sebepten bakınız “Biz” öznesiyle hareket ediyor ve aynı özneyle yazımı yazıyorum. Aslında bu konuyu argo kelimelerle çok daha rahat ifade edebilirim ama bayan, anne, eş ve yazar kimliğime yakışmayacağını düşündüğümden kibarca ifade etmeye çalışacağım.

Örneğin hayatında hiç kitap okumamış, bir kitabın sayfalarında kendini kaybetmemiş, bırak kitabı bir gazete bile eline almamış, sadece internetin d...dik sitelerinde magazin sayfalarında gezip, oradaki dedikodu haberleri okumuş biri bir kitapla ilgili rahatça yorum yapabiliyor. “Kalemini beğenmedim, kurgusu kötü, anlatım tarzı berbat, adam sanki geçerken yazmış da bastırmış v.s. “ Buradaki kurgu, anlatım tarzı, kalem gibi ifadeler de başka kitap yorumlarından çalıntı olduğu aleni bir şekilde belli olan ifadeler. E o zaman sormazlar mı, “Yahu kardeşim hayatında kaç kitap okudun, kaç kalem tanıyorsun?” ya da “Peki hangi yazarın kalemini beğeniyorsun, hangi yazar senin için anlatım ve dil bakımından iyi, nasıl kitaplardan hoşlanıyorsun?...”

Bunlara eminim verecek cevabımız yok. Bilmiyoruz çünkü, bilmiyoruz ve emeğe saygı bir tarafa, rahat rahat eleştirmeyi bırak, haddimizi aşıp, saygısızca linç edebiliyoruz.

Hayatında hiç resim yapmamış bir insan, bir ressamı eleştirebiliyor mesela... “Tonlar hiç uygun olmamış, sanki bu tabloda bir eksiklik var, bence burada anlatmak istediğini yansıtamamış v.s.” Acaba ressamın resminde ne anlatmaya çalıştığını biliyor muyuz? Neyi ifade etmek istediğini ya da o resimde neyi ortaya çıkarttığını. Çoğumuzun göremediği o kadar ince ve naif ayrıntılar var ki çoğu resimde.

Bunlar sadece iki örnekti. Hepimiz hiçbir bilgimiz olmayan herhangi bir şey için, sırf bir şeyler söylemiş olmak için konuşuyoruz bazen. İyi konuşalım da, e biraz olumlu konuşalım. Biraz da saygı duyalım. Bize hitap etmese bile, emeğine saygı duyalım yapanların. Alkışlamasak bile, bir zahmet köstek olmayalım. Hoşlanmıyorsak da, bizde kalsın. Ha eğer bir yazarsak (tabi öyle parası neyse verip, araya birilerini sokup, her önüne gelen kitabı basan yayınevlerinden birinde kitabını bastıranlardan söz etmiyorum, gerçek anlamdaki yazarlandan söz ediyorum), bir kitabı sonuna kadar eleştirelim, olur tabi yapalım... Eğer bir ressam isek, kendimizi kendimize ispatlamış ve kabul görülmesi gereken yerlerden kabul görmüş isek, bir resmi sonuna kadar eleştirelim. Eğer bir psikoloji eğitimi almış, bunun üzerine diplomamazı kenara koymuş ve bu konuda hizmet vermeye başlamışsak, insanların davranış şekillerini eleştirelim... Eğer tam anlamıyla bir insan isek, her şeyimiz doğru, her şeyimiz mükemmel, her şeyimiz dört dörtlük ise, o zaman başka bir insanı eleştirelim.

Yok, bunların hiçbirinden bizde yok ise, susalım artık... Susmasını bilelim. İlla ki bir yorum yapacaksak, illa ki bir şeyler söylemek istiyorsak, “Ben anlamam” diyebilelim.

Gökyüzüne baktığımızda kendimizden kaçamayacağımızı, bir gün konuştuğumuz bütün cümlelerin birer birer yüzümüze yüzümüze çarpacağını düşünelim... Hadi şimdi cesaretimiz varsa gülümseyelim gökyüzüne. Kim bilir, cesareti olan tüm insanlarla birlikte gülümsemişizdir yine...

Hoşça, dostça, sevgiyle kalın...

Emine Özel Summak