Ben Leylek’leri severim. Sevimli kuşlardır…
Zevkli bir yaşamı, sempatik davranışları, estetik maharetleri, alengirli uğraşları vardır. Bendeki leylek sevgisi boşuna değil… Uzun kınalı ayakları, gagalarında çıkarttıkları laklakları için bile sevilmeye layık bulurum.
Bazen leylek olasım gelir.
Hele o; mevsim ve ortam koşullarına göre kıtaları, ülkeleri, şehirleri, köyleri alabildiğince ve keyfince gezdikçe bendeki çocukluğumda beri süregelen gizli hayranlık artıkça artar.
Bu gezgini İmrenmeye, hatta kıskanmaya, “keşke bende leylek olsaydım” diye hayıflanmaya başlarım.
Ben, eğer Leylek olsaydım gezilerime; Ya Allah, Bismillah diyerek İtalya’dan başlardım.
İtalya’yı takiben ABD, Afganistan, Almanya, Arnavutluk, Avusturya ve Avustralya’yı dolaştıktan sonra oradan Azerbaycan’a uğrardım.
Ara vermeden, BAE, Bahreyn, Belçika, Brezilya, Bosna Hersek, Bulgaristan’a kavuşur, ayağımın tozuyla Cezayir, Çek Cumhuriyeti ve Çin’le buluşur, Çin seddi’nde hatıra fotoğrafı çektirir, terim kurumadan kendimi Danimarka’ya atardım.
Ara sıra Türkiye’ye uğrar “ne var, ne yok?” diye etrafı kolaçan ettikten sonra, aynı hızla Endonezya, Etiyopya, Fas, Filistin, Fransa, Finlandiya’ya yönelir, hafta sonlarını Güney Kore, G.Afrika Cumhuriyeti ve Gürcistan’da geçirmek üzere yola koyulurdum.
Ortalama “ay’da bir ülkeye gitme” planlarıma uygun olarak Hindistan, Hırvatistan ve Hollanda’yı da gidilmiş ülkeler listesine dahil ederdim.
Takiben İngiltere, Irak, İran, İrlanda, İspanya, İsrail, İsveç ve İsviçre semalarında süzülerek buraları onurlandırır, oradan Türkiye’ye doğru uzun gagalarımı kendime özgü takırdatarak yandaşlarıma mesaj gönderirdim.
Baharın gelmesiyle ayaklarımı boyayıp, uzun gagalarımı muhalif leyleklerin ensesinde keskinleştirip, hasetlik edenlere “leyleğini al sende git” diye azarladıktan sonra yurtdışı gezilerime kaldığım yerden devam ederdim.
Japonya ya gidip “suşi” yer, sonra ara vermeden Kanada, Katar, Kazakistan, Kırgızistan, KKTC ve Kuveyt’te sürdürdüğüm gezilerime, Letonya, Libya, Lübnan ve Lüksemburg’la tamamlardım.
Lüksemburg’da gidip, gitmediğim ülkelerin isimlerini listede ayrıştırdıktan sonra sıcağı sıcağına Makedonya, Maldiv Adaları, Malezya, Meksika, Mısır, Moğolistan, Moldova, Monako, Mozambik turlarını başarıyla bitirir, Mozambikte “glu, glu” dansı izleyerek stres atardım.
“Yolcu yolunda gerek” diyerek, Norveç seferini bitirir bitirmez direkt Özbekistan’a geçer ipek yolunda şöyle bir süzülür, hızımı alamayarak Pakistan, Polonya, Portekiz derken, Romanya ve Rusya’nın da altını üstüne getirirdim.
Gitmediğim diğer ülkelerden ayıp olmasın diye Sırbistan-Karadağ’dan sonra, Şili, Sri Lanka, Sudan derken oradan Suriye’ye uçar, Suriye’de yediğim tatlıların üzerine, rotamı çevirdiğim Suudi Arabistan’da şöyle bir “zemzem” içerek ferahlardım.
Beni özlemle bekleyen Tayland, Tacikistan, Tunus, Türkmenistan’la haşır-neşir olur, sonra hasretime dayanamayan Ukrayna, Umman, Ürdün gibi yerlerde dinlenmek için birkaç günlük mola verirdim.
Vatikan’da “leylekler arası diyalogu” perçinledikten sonra, arada unuttuğum Yemen ve Yeni Zellanda gibi ülkeleri de geziye dahil ederek eksiklerimi tamamlardım.
Hatta Kuzey Irak’ta Kürdistan, Azerbaycan’da Nahçıvan gibi özerk devletçikleri bile ziyaretlerimde mahrum bırakmazdım.
Hatırı kalmasın diye komşumuz Yunanistan’da “hasbihal dalaşı” yapar, oradan Gümülcüne üzerinden Anavatan Türkiye’ye dönerdim.
“Leylek, leylek havada” tekerlemesine halel gelmesin diye ziyaret ettiğim ama çok hoşlandığım ülkelere ziyaretlerimi bolca tekrar ederdim.
Mesela; ABD`ye 14, Belçika`ya 13, Almanya`ya 11, Azerbaycan ve İngiltere`ye 10, İtalya, Suriye, Suudi Arabistan`a 8, İsviçre`ye 7, Fransa ve Rusya`ya 6, KKKT ve Yunanistan`a 5 kez daha giderdim.
Kıtaları ülke-ülke, şehir-şehir dolaşıp, gezip-tozmak isterdim… “Leylekler arası ittifak” kapsamında; Asya’da, Avrupa’da, Amerika’da, Ortadoğu’da Balkanlar’da ve de Uzak doğu’da ayağımın değmediği, kanatlarımın çırpmadığı, gagamın sokulmadığı yer kalmasın isterdim. Biraz bunaldığımda sevdiğim yerlerden olan okyanus ötelerine uçmak isterdim.
İlk etapta 87 ülkeyle buluşur, 233 yere ziyaret amaçlı sorti yapardım. “Devr’i Alem” gezilerimle “Guinness Dünya Rekorlar Kitabı”na girmeyi planlardım.
Henüz gezi programlarıma Afrika’yı almazdım. Oralarda Piton ve Anakonda gibi yılanlar, vahşi timsahlar, acımasız canlılar varmış… Buralarda bulunan Gana, Gabon ve Kongo gibi benim gidemediğim ülkelere de şimdilik kardeşimi gönderirdim.
Geri kalan zamanlarımı da “Leyleğin ömrü laklakla geçer” atasözüne uygun olarak sürdürür, “Neme lazım ‘Leylek gibi’ yaşamak lazım” lafını düstur edinirdim.
İyi de her Leylek bu kadar mı gezer? Diyorsanız eğer;
Lafı kıçından anlamayın! kimse kastedilmiyor… Yazının girişinde “Eğer ben Leylek olsaydım” dedik!