Bir miladi yılı bitirip yeni bir miladi yıla giriyoruz. Tıpkı yeni bir aya ve yeni bir güne başladığımız gibi…

Ve tıpkı Eylül ayında eskisini gönderirken yenisini karşıladığımız Hicri yıl gibi…

Eski yılı uğurlayıp yenisini karşılamanın heyecanını yaşayanlar olarak sormak isterim:

Her nefeste eskisini verip, yenisini almıyor muyuz?

Her saniye, her dakika, her saat eskisini gönderip yenisini karşılamıyor muyuz?

Gün eskiyor uyuyoruz, sonra da yeni güne uyanıyoruz…

Her gün, her hafta ve her ay aynı şekilde sürüp gitmiyor mu?

Hangisini gönderirken uğurluyoruz?

Hangisini karşılarken kutluyoruz?

Ve…

Hangisini nasıl harcadığımızı biliyor muyuz?

Nasıl tükettiğimizin farkında mıyız?

Kârda mıyız yoksa zararda mı?

Hangisinin hesabını yapıyoruz?

Hiç birinin değil mi?...

Bu hesapta, bu muhakemede olanlara selam olsun.

Allah bizleri, yaşadığımız her anın ecele yaklaşıldığının bilinci ile muhakemesini yapan, onu rızasına uygun yaşamaya gayret eden kullardan eylesin.

Geçirdiğimiz, yaşadığımız her ânın bizden hoşnut olarak ayrılmasını ve gelen her ânı hayırla değerlendirmeyi Rabbim bizlere nasip etsin…

İster miladi, ister kameri bütün zamanların yegâne sahibi, evirip çeviren Rabbi Zül Celaldir. Kuşkusuz, ecel gizlidir ve Arşıâlâ’da vakti bellidir. Şu var ki her geçen ân ecelimize biraz daha yaklaşıyoruz, düşünsek de düşünmesek de…

Gerçek bu iken eceline yaklaşan insan için, sevinmek mi?.. Çılgınca eğlenmek mi?.. Ya da deruni tefekkür mü?..

Acaba hangisi?

Takdir de karar da sizin, zira hesabı verecek olan da sizsiniz. (biziz)

Son söz üstad Necip Fazıl Kısakürek’in olsun…

Nedir zaman, nedir?

Bir su mu, bir kuş mu?

Nedir zaman, nedir?

İniş mi, yokuş mu?..