Küçücük bir yağmur damlasıyla mutlu olan bir çocuktum ben. Yağmur damlası parmağıma değdiği anda, tüm oyunlarımı bırakıp, avuçlarımı açıp, her bir yağmur damlasını avuçlarıma doldurmak için kendimle yarışan, başımı olabildiğince yukarıya kaldırıp, yüzümde yağmurun duru yüzünü hissetmek için çaba sarfeden bir çocuk.
Yağmur her yağdığında sokağa fırlayıp, hiçbir damlasını kaçırmamak için koşturan bir çocuktum ben. İliklerime kadar ıslanmayı çocukluğumdan bilirim. En sevdiğim doğa olayıdır ve en temiz olduğunu düşündüğüm. Saçlarımdan kayıp gitmesine izin verdiğim her bir yağmur damlasını tekrar avuçlarımda biriktirmeye çalışırken, kendimle savaş veren ve bu savaşın galibi olmak için mücadele eden, kendi küçük, yüreği kocaman bir çocuktum.
Ne zaman yağmurla gelen mutluluğu yitirdim bilmiyorum. Çocukken yağmurda dakikalarca koşardım, damlaları kaçırmamak için. Şimdi her yağmur yağdığında, eve çok yavaş adımlarla geliyorum, çok yavaş yürüyorum ki, yağmur damlası usulca ama tam bana gelsin. Çocukken beni mutlu eden yağmur, şimdi hüzün veriyor. Toprağın kokusuyla aldığım huzuru, yağmurun damlasıyla hüzüne dönüştürmeye başarabilen bir ben var artık.
Hâlâ yağmur yağdığında dışarıya koşmamak için kendimi zor tutanlardanım ben. Çocukluğumdan tek bir farkla, koşmadan, usul usul yürüyerek, iliklerimde hissetmek için zamanı sonuna kadar kullananlardan.
Bir yağmur damlası kadar mucizevi hayatlara, hep sevgiyle, her daim umutla...
Emine ÖZEL SUMMAK