İslam dininde en büyük ve çirkin günah, yalancı olmak ve yalan söylemektir. İslâmiyet, iki durumun dışında yalanı şiddetle reddetmiştir. Çünkü yalan, her kötülüğün kaynağıdır. Ayrıca kişiyi ve toplumu alçaltan en çirkin bir niceliktir.
Yalan, ahlâksızlığa sebep olur. Kişiyi çirkin ve dolayısıyla toplumu, öncelikle kişiliğinden uzaklaştırır, alçaltır.
Kişiyi ve toplumu sahtekâr eder.
Sahtekâr bir toplum ise dünyada iken ölmüş, varlığını yitirmiş demektir. En kötüsü de yalanı ihtiyat (alışkanlık) haline getirmektedir.
“Yalancının mumu yatsıya kadar yanar”. Bir insanın adı bir kere yalancıya çıkarsa, artık ona hiç kimse inanmaz onu sevmez. Doğru sözünden de şüphe edilir. Kimsenin ona itimadı kalmaz. Dolayısıyla o kişi, toplum dışı kalır. Hiçbir yerde saygı ve sevgi görmez.
Tanrı Kur’an’da;
“Lime tekulune mâlâ tef’alun – Yapmadığınızı söylemeyin”.(Saf-2).
buyurmak suretiyle yalan söz söylemeyi kesin olarak men (yasak) etmiştir.
Demek ki Tanrı, insanın yapmadığını söylemesini; yani olmamış bir şeyi olmuş gibi göstermeyi reddetmektedir.
Yalan bütün kötülüklerin kaynağıdır. İslâmiyet, yalancılıkla bağdaşmaz. Tanrı,
“Ülâikehümüssadikûn – Doğrular onlardır.” (Hucurat-15)
Buyurmaktadır. Yalana, iki durumda müsaade edilmiştir. Birincisi Harp’te. Bir de aile arasında yuvanın bozulmaması için müsaade edilmiştir. Basit yalanlar vardır. Bir de kasıtlı ve menfaat için veya korkudan dolayı yalanlar vardır. Kasıtlı ve menfaat (çıkar) icabı söylenen yalanların affı yoktur. Hele yalancı şahitlik doğrudan doğruya mel’unluktur. Tanrı ona, lanet eder. (1)
Yalan yere yemin etmek, çok tehlikelidir. Tanrı’nın gazabını üstüne çeker. En büyük yemin“Vallah” demektir. Çünkü Vallah, “Tanrı adına yemin ederim” demektir.
Bir de Kuran’da Tanrı kâziplere (yalanlayalanlara) lânet etmiştir Bu, yalan söz söyleyenlere ait değildir.
Tanrı’nın lânet ettiği yalancı kimseler; Peygamberleri, Tanrı’nın Dinini, Vahyi (Tanrı sözünü), Kutsal Kitapları yalanlayanlara aittir. Yani “Din yalan, Peygamberler yalan söylemektedirler; Tanrı’dan kendilerine Vahiy-Melek gelmemektedir” Diyen, Hak’kı (gerçeği) yalan sayanlardır.
“Fema yükezzibüke ba’dü biddin – Din geldikten sonra, Seni Ya Muhammed! Seni nasıl yalanlayabilirler?!…” (Tin-7).
Âyeti ile de Tanrı’nın lânet ettiği kâzipler yalan söz söyleyenler değil; Dini yalanlayanlar olduğu açıkça anlaşılmaktadır.
NEFİSLE MÜCADELE
Tanrı ve Elçisi (s.a.v.) nefisle mücadeleyi emretmiştir.
“Vema öberriö nefsi innennefse leemmaretün bissui – Nefsinizi kötülüklerden uzak bilmeyin.Muhakkak nefis kötülükleri emredicidir”.(Yusuf –53)
Âyeti ile nefsin, kötü şey olduğunu açıklamaktadır.
Nefis, Tanrı tarafından insana verilmiş; bütün hayvansal duyguların toplandığı Mânevi ve süfli bir mahluktur. İnsanın sol iki kaburga kemiği arasında durur. Kızgın ve siyah bir duman gibidir. Vahşi hayvanlardan kurtla temsil edilir. Haram-Helal tanımayan, daha ziyade zayıflar üzerine saldıran; aynı zamanda korkak ve hain olan kaba kuvveti temsil eder.
Tanrı, Kur’an’ın birçok Âyetlerinde nefisle mücadeleyi emreder:
“Vecahidu biemvaliküm veenfüsiküm – Nefislerinizle ve mallarınızla mücadele edin!” (Tevbe-41)
“Vemen cahede feinnema yücahidu linefsihi – Cihad etmek isteyen nefsi ile cihad etsin (savaşsın)!”( Ankebut- 6) (2)
buyurmaktadır.
Yunus Emre, nefis için;
“Bin başlı bir canavar,
Her başta bin ağzı var,
Her lokması Âdem’dir!..”
Mısraları ile nefsin ne kadar zalim ve kuvvetli olduğunu anlatmak istemiştir.
Nefsini kıran, ona uymayan; sonunda Mevlâ’sına kavuşur! İç Âlem’de “Nefis kurdu” ile“İbadet koçu” sürekli dövüşürler!..
Kuvvetli ibadet yapan insanın Ruhu, kuvvetli bir koyun-koç şeklinde nefis kurduna karşı direnir. Ve kurdu yere yıkar. Hatta öldürür. Çünkü çok kuvvetli bir koç olur. Boynuzları büyür. Nefis kurduna vurunca onu parçalar.
Ayrıca iç Âlem’de “Nefis oğlanı” ve “Zikir oğlanı” denilen güç vardır. Nefisle zikir oğlanı dövüşür. Zikir oğlanı, nefis oğlanını yere vurur. Nefis oğlanı küçülür, çocuk gibi olur.
Salik (Tanrı yolcusu), zikre biraz ara verdiğinde; birden tekrar nefis oğlanı canlanır! Eski durumuna geçer. Yine saldırmaya başlar…
Tanrı yolcusu, zikrullah ile neticede nefsi mağlup eder!..Bu mücadele devam eder…
Sonuçta Tecelli-i İlâhiye’ye mazhar olur!..
“Ölmeden evvel ölmek” budur!..(3)