Ar damarı çatlamış deyiminin Türk Dil Kurumunda anlamı ‘utanç duyulacak şeyleri sıkılmadan yapan, utanmaz,yüzsüz’ olarak tanımlanıyor. Önceleri bu söz toplumdaki bu tip insanları kınamak için kullanılıyordu ancak son zamanlarda bu tip insanlar sıradanlaştı, yakında el üstünde tutulmaya başlanırsa şaşmayın. Şimdi size yaşanmış bir olayı anlatacağım. Okuyunca yazının sonunda hepiniz bunun ar damarı çatlamış diyeceksiniz.
Uzun yıllar Adıyaman Çukobirlikte yöneticilik yaptım. Seçimle göreve geldiğimizde postanenin karşısında yaklaşık 7 dönümlük bir arazide, şehir içine sıkışmış, şehir içi trafiğine sıkıntı veren barakalardan oluşan bir yerde çiftçiye hizmet veriyorduk.
İlk önce burasını sattık. Adıyaman’a yakışır bir yer temini için çalışmalara başladık. Bu süreçte Koç un fabrikasını kiralayarak geçici olarak buraya taşındık. Uzun arayışlardan sonra Börgenek civarında 20 dönümlük bir arazide modern binaları, içinde çırçır fabrikası, sosyal tesisleri olan bir yeri çiftçimizin hizmetine sunduk. Bundan dolayı gururluyum, mutluyum,huzurluyum.
O dönemin valisi Hikmet Tan’ın size sıfır bürokrasi ile yardımcı olacağım sözüne rağmen izin sürecini neredeyse 2 yılda tamamladık. Toplamda bir aydan fazla süre Ankara’da kaldık, bakanlıklar arasında gidip geldik. Bu süreçte Rüştü Turanlı’nın çok faydası oldu.
Her neyse; laf uzun, süreç çetrefilli, bu nedenle kısa kesip sadede geleceğim. Yeri bulduk. Tapu işlemleri için Genel Müdürlük bana yetki verdi. Arsa müşterek ve tapu sahipleri köyde kalıyor. Zor bela hepsini biraraya getirip tapu dairesine gittim. Tapu müdürü ile hoş beşten sonra müdür , beni bir memura yönlendirdi. Memur, Nemrut suratlı sevimsiz biri. Evrakları verdiğimde bana işlerinin çok olduğunu, öğleden önce yetiştiremeyeceğini, öğleden sonra ise mahkemesi olduğunu söyleyerek işi yokuşa sürdü.
Bunun üzerine tekrar müdürün yanına gittim ve memur yetiştiremem diyor, tapu sahipleride dolmuş saatine kadar bitirin biz köye gideceğiz diyor bana yardımcı olun müdürüm diyerek medet umdum. Müdür, yine aynı memura yönlendirdi ama memur, nuh diyor peygamber demiyor. Hep aynı söz ‘öğlene kadar yetişmez, öğleden sonra mahkemem var.’
Hep aynı söz tekrarlanınca bizim depo memurumuz Mehmet kulağıma fısıldıyarak başkanım bu memur rüşvet istiyor para vermezsek yapmaz, şuna biraz para verin kurtulalım…………..Allah,Allah ben şok……….Mehmet bu benim şahsıma aldığım bir şey değil, kamu malı. Kaldı ki ben rüşvet vermesini bilmem nasıl olacak bu iş deyince , Mehmet, başkanım siz bana parayı verin ben hallederim dedi. Miktarı hatırlamıyorum ama çok fazla bir şey tutmayan parayı Mehmet’e verdim. Mehmet gidip memur ile birşeyler konuştu, sonra birlikte arşiv odasına girdiler. Çıkışta memur hemen bizim işe başladı ve öğle tatilinide kullanarak işlemleri bitirdi. Herhalde kamu işi için kamu memuruna rüşvet veren tarihteki tek adam benim diye düşünüyorum.
Ha, asıl meseleye gelelim. Bu arada öğrendik ki adamın öğleden sonra gerçekten mahkemesi varmış. Rüşvet almaktan yargılanıyormuş. Eh! Şimdi bu adama ne denir………..
ASIM ÖCAL……3.2.2019