Eskiden komşusunun derdiyle dertlenmek vardı, şimdi komşusunun kimliğini sorgulayarak acısını değerlendirenler var. Eskiden komşusu açken tok yatılmazdı, şimdi komşusundan artanla servete konma derdinde olan var.

Eskiden, yeniden, dünden, yarından…
Bütün bunlar zaman ve mekânla ilgili…
İnsanlıkta ise ne zaman var, ne mekân, ne sınırlar, ne kimlikler, ne kişilikler…
Sadece acı var, mazlum var, zalim var.
Bu, yüreğinde insanlıktan eser kalanlar için…
Mısır’da binlerce insan öldürüldü, binlerce kişi ise yaşam mücadelesi veriyor.
Buna rağmen yüreğinde en ufak bir acıma hissi duymayanlar var.
Önemsenmiyor Mısır’ın acısı.
Önemsenmiyor toprağa düşen her beden.
Oluk oluk akan kan, dökülen gözyaşı, tutulan yas, dağlanan yürekler…
Çünkü Mısır, kendilerine çok uzak…
Ya o dinden değiller…
Ya renkleri aynı değil.
Belki kıyafetlerini beğenmiyorlar, belki dillerinden etkilenmiyorlar…
Oradaki çocuğu, kendi çocuklarının yerine koyamıyorlar.
Oradaki kadın, kendi kadınları değil nasılsa…
Ne gençleri kendi gençleri, ne yaşlıları…
Hiçbir bağ kuramıyorlar…
İnsanlığı bir kenara bırakınca, “ortak bir bağ” bulmakta zorlanıyorlar.
Onların demokrasi özlemi de onları etkilemiyor.
Canı pahasına darbecilere karşı dik duruşlarının onurunu takdir edemiyorlar.
Tankların, topların, ağır makinalı silahların karşısında kitapla, Kur’an’la ve nasihatle yürüyen inanların şerefini ölçmeye hiçbir ölçü aletleri yetmiyor.
Aynı ülkede kan dökülmesine alkış tutan kan emicilerin “demokratlığına” gölge düşürmemeyi, hiçbir anlayışa sığdıramasalar da, direnmeye devam ediyorlar.
Çünkü onların direnmesi, demokrasiye karşı direnmedir…
Kendilerinden olmayan herkese karşı bir dirençtir…
Demokratlıkları sahtedir, insan kılığında olmaları hiçbir anlam ifade etmemektedir.
Ölenin ırkı daha çok önem taşıyordur belki…
Belki ölenin inancı önde gelmektedir.
Ya din kardeşidir, ya din düşmanı…
Acıya renk verir onlar…
Kurşunun adres sorması gerektiğine inanırlar…
Demokratik tepkileri, kendi oylarıyla gelmeyenedir…
Halen Taksim’de halka hayatı zehir eden, insanların dükkânlarını ateşe veren, yağmalayan, talan eden, kaldırım taşlarını söken, yakan, yıkan, tahrip edenleri demokrat görenler, Mısır’da darbeye karşı duranları demokrat göremiyor.
Çünkü onlar göremiyor…
Kalp gözleri kör olmuş.
Yürekleri taşlaşmış.
İnsanlıklarını gardıroba koyup saklamışlar.
Darbeye alkış tutmayı, demokratik bir eylem gibi yutturmaya çalışmışlar.
Tıpkı batı gibi…
Bütün dünyaya demokrasi dersi veren, fikir ve düşünce özgürlüğünde sınır tanımayanların, kendinden olmayanların nasıl da yok hükmünde saydıklarının en iğrenç örneği Suriye’dir, Mısır’dır, Arakan’dır, Doğu Türkistan’dır, Afrika’nın herhangi küçük bir ülkesidir…
Hâsılı, dünyanın neresinde olursa olsun…
Derisinin rengi, dili, dini, ırkı, yaşam şekli ne olursa olsun, bütün mazlumlara acıyacak bir yürek taşımıyorsanız, sizde yürek olduğunu söyleyenlere sakın inanmayın.
Ne iş yaptığınıza da bakmayın…
İster şair olun, ister yazar.
İster gazeteci, ister hak savunucusu…
İster siyasi, ister memur, ister işçi, ister asker, polis…
Siz gidin, önce insan olup olmadığınıza baktırın.
Tahlil yaptırın, film çektirin, en gelişmiş hastanelerin tüm imkânlarını kullanın.
Bunu yapın!
Çünkü sizin gibilerin insan sayıldığı bir dünyada, bizim gibilerin yüreği patlayacak hale geliyor.
Binlerce insanın öldürülmesini sadece seyreden yaratıklar, insan olarak aramızda yer ediyor.
Siz insan olamazsınız!
Siz, ancak tüm darbeciler gibi, Mısır’daki Sisi gibi, Türkiye’deki Ergenekon gibi, dünyadaki İsrail gibi, Amerika gibi, kan emici yöneticiler ayarında olabilirsiniz.
Boşuna alıcılarınızın ayarıyla oynamayın!
Ayarsız olan bizzat insanlığınızdır.
 
Tweetimden seçmeler
İnsanlıktan nasibini alan herkes, zulümlerin sona ermesi için dua ediyor ama zulüm sürüyor. Kendimize bakalım, duamız bile kabul olmuyor!