Siyasette gördüğümüze inanırsak, “Siyaset, aklımızla alay etme sanatı mı?” diye düşünebilir, bunu sorgulayabilirsiniz. Belki de öyledir, ne yazık ki, siyaset üretemeyen, sorunlara çözüm bulamayan ve kendi “kabahatlerini” ve “beceriksizliklerini” gizlemeye çalışanlar ile “bir yerde bir oyunu sahneye koymak isteyenler”in başvurduğu tek konu, aklımızla alay etmeye çalışmalarıdır.
İnsanlar televizyon izlediklerinde, gördükleri her görüntüyü fark etmez, bazılarına dikkat eder, bazılarını dikkat etmez, hatta görmezmiş bile…
Ancak, bilinçaltımız, bütün görüntüleri kaydeder, daha sonra o görüntülerle bizi etkilermiş. Yani bir başka deyişle, aklımızın önüne geçen bir bilinçaltımız var ve televizyoncular da, özellikle dizi, film ve reklamlarla buna hükmetmeye çalışıyor.
Elbette bir de siyasetçiler…
“Bizi aptal mı sanıyorsun” diye tepki gösterenlerin bu çıkışında yatan temel sebep, “yine bizi kandırdın köftehor” içerlenmesi olsa gerek.
Bir siyasinin yaptığına, diğer siyasinin kanmıyor gibi görünmesi, hatta tepki göstermesi, kanmadığını göstermez.
Hepsini demeyelim ama “beceriksiz”, “yalancı” ve “başkaları tarafından kullanılan”, “piyon olmaya gönüllü” siyasetçiler, insanların aklıyla alay eder gibi görünse de onların asıl amacı, bilinçaltımıza kadar uzanıp, oradaki kumandayı harekete geçirmektir..
Bunu yaparken toplumun bir kesimi bunu aptal sanır, enayi gözüyle görür, bu kadar zekâ özürlü olmaz derler, dalga geçerler, alaya alırlar. O siyasetçinin “yandaşı” olanlarsa, zaten toz kondurmaz, yaptığı şaklabanlıklarda derin bir mana arar ama bulamazlar elbet…
İş bizim bilinçaltımıza hükmetmeye sıra gelsin, onun için canını siper eden çok kişiyi göreceksiniz. Özellikle gazetelerde, radyolarda, televizyonlarda, kürsülerde, hatta kahve sohbetlerinde bile bilinçaltınızı kurcalayıp, dururlar. Korkarım ki, bir gün yalama olacak ama nasıl olacak işte orasını ben bilmiyorum.
Ne olursa olsun, aklımızla yani daha doğrusu bilinçaltımızla oynamaya çalışarak, bir şeyler başaran veya bir şeyleri örtbas etmeye çalışanlar, çoğunlukla başarılı olmuştur.
Zira nasılsa kanıyoruz; Bugün A partisi bizi kandırıyor, yarın B partisi. Bugün falanca siyasetçi bilinçaltımızı kurcalayıp, dilediğine inandırıyor, yarın diğeri…
Kendi beldemizde de bu böyle değil mi?
Sürekli yalan söyleyen ve sürekli inanmayı sürdürdüğümüz siyasetçileri hatırlayın…
Onlarca yıldır sadece iki kişinin idare ettiği yerleri düşünün…
Aklınızla öyle oynarlar, bilinçaltınıza öyle hükmederler ki, dün “illallah” diye gönderdiğiniz bir belediye başkanını, bir dönem sonra “kurtarıcı” diye siz davet edersiniz.
O dönem gönderdiğinizi de, bir sonraki dönem “kurtarıcı” olarak gören yine sizsiniz ama bunun farkında bile değilsiniz…
Aslında sizin suçunuz yok bunda…
İkisi de bir biri için çalışır. İkisi de çalar mesela. Çalar, çırpar, halkı hor görür, aşağılar ama insanların hafızası “balıktan” bir çizgi üsttedir, bilirler…
Birisi beş yıl iktidarda saltanatını ve zulmünü sürdürürken, diğerinin gönüllere girecek tam beş yılı vardır. Sonra diğeri, sonra diğeri…
Ve orada yaşayan hiç kimse, “yahu bu memlekette iki hıyardan başka adam mı kalmadı” demez, diyemez, demesine de zaten kimse fırsat vermez.
Her zaman A’nın alternatifi B, B’nin alternatifi de A’dır ve bu hiçbir zaman değişmeyecektir.
Siyasetçilerin bir birinin kuyusunu kazıyorlar gibi gördüğünüze bakmayın, bir birlerinin alternatifi oluyorlar ve o isimler haricinde hiç kimsenin bu arenaya çıkmasının mümkün olamayacağını zihinlere kazıyor.
Allah eksikliklerini vermesin(!) “yalakaları” vasıtasıyla da bunu defalarca size teyit ettiriyorlar. Hatta yalnız kaldığınızda bile “memlekette başka adam kalmadığına” yemin eder hale geliyorsunuz.
Genel siyasette durum daha farklı.
Yaptığınız veya yapamadığınız her şeyi bir yana bırakın, sürekli “gündemde” olmanız gerekir. Bazen unutulan ve bir kenarda kalan eski ünlülerin yeniden ünlenme çabalarını biliyorsunuz…
Siyasetçiler de öyle…
Ekibiyle birlikte bir akıl ortaya atarlar; gündemi değiştirmek, başarısızlığı gizlemek veya battığı pislikten çıkmayı başarmak gerekiyordur.
Büyük bir olayda adının geçtiğinden eminseniz, adınızın geçeceği başka büyük şeyler bulup, diğerini gölgede bırakmak gerekir.
Bazen de “korku” salmak, diğer partiye gözdağı vermek lazım.
İşin ucu bana dokununca ben de bunları ve bundan daha kötüsünü yaparım ha, hııı, hımmm…
Birkaç şaklabanın yürümesi, “bundan daha kötüsünü yaptırırım, elimde her dediğimi yapan piyonumu gördün” diyen güç odaklarına dikkat edecek zamanımız var mı bilmiyorum, olsa da bilinçaltımız bu kadar kurcalanmaktan, onu düşünmeye fırsat verir mi, onu da bilmiyorum…
Tweetimden seçmeler
İyileri bir kenara koyuyorum. Belediye başkanları, koltuğunuza gömülmeyin. Lütfen zabıtalarınıza ilk önce insanlık dersi verin.