Güçlü, dürüst mazbut kişilikli, inançlı insanları üzmek kolay, ama yıkmak çok zordur.
Kalpleri kırılır, kapıyı kırar, ama içeri giremezsiniz.
Yaptıklarınızla, söylediklerinizle hayal kırıklığına uğratabilir, beklemedikleri yerden darbe vurabilirsiniz, ama bunu asla devam ettirmek gibi bir uğraşın içerisine giremezsiniz.
Mevcut bir değeriniz varsa, onu da kaybedersiniz, bir daha da güven veremezsiniz.
Siz, sadece yaptıklarınızla ve söylediklerinizle kalırsınız, oysa onlar çoktan arkalarına bakmadan gözden kaybolup gitmişlerdir.
Siz yine kalırsınız tek başınıza!
***
Ömür bu, sürekli nehir misali akıp gidiyor.
Bazen akışkanlığıyla, rengiyle, ahengiyle, ihtişamıyla, adıyla, tadıyla, bazen insana huzur verebiliyor, sonra, tam rahatladım derken, bir bakıyorsunuz ömür bitmiş, yaşam tükenmiş, yine geldiğin toprağı kucaklayıveriyorsunuz.
Her şeyiyle, her haliyle, bize hayat veren yüce yaratan, dertte veriyor, sabır da…
Sonrasın da bir şükür ve hamt veriyor ki, avuçlarınız semada, dilleriniz duada, bir “çok şükür, elhamdülillah” dökülüveriyor dudaklarınızdan.
Çok şükür…
***
Şereften bihaber olan çok insan var.
Hep önlerine bakarlar.
Etraflarında neler olup bitiyor, hiç bilmiyorlar, umursamıyorlar.
Kıyamet mi kopuyor, kim ölmüş, kim kalmış, kim çalışmış, kim çalışmamış hiç umurlarında değil.
Bunun bir hesabı vardır elbette.
Kimsenin yanına kâr kalır mı sanırsınız?
***
İnsanlar, sosyal yaşamda, beşeri ilişkilerde, birbirlerini kırmaktan, üzmekten, incitmekten, bir türlü vaz geçmiyorlar.
İfrit derecesinde, ağız dalaşlarına girmekten çekinmiyorlar.
Bu anne, baba, kardeş, eş, çocuk, dost, akraba, arkadaş, komşu, kadın erkek, büyük, küçük hiç fark etmiyor.
Sanki herkes birbirlerini kırmak, incitmek için, yarışa girmiş gibi, ellerinden geleni yapmaktan geri kalmıyorlar.
***
Denir ki, “Bir düşman çok, bin dost azdır.”.
O zaman düşmanları en aza, dostlarımızı en çoğa çıkarmak için, çalışıp, çabalamalıyız.
Siz, siz olun, mümkün olduğu kadar tartışmalara girmemeye özen gösterin.
Belki tartışmayı kazanırsınız ama karşındakini yitirirsiniz, kaybedersiniz ve özgüveniniz yara alır.
***
Birbirinden kopuk vaziyette, herkes kendine göre yontar, kendine göre çeki düzen vermeye çalışırsa, hiçbir zaman, hiçbir konuda başarı gelmez, başarıya ulaşılamaz.
Herkes ekâbir, “herkes “ben bilirim, ben anlarım, benim dediğim doğrusudur,” havasından kurtulamadıkça, sorunlar ne aşılır ne de çözüm önerileri bulunabilir. Öncelikle bu konuda sözü olanları bir araya getirerek, beyin fırtınası yapılarak, aradaki bütün buzlar eritilmeli, saf ve berrak sular ortaya çıkarılmalıdır.
Nasıl olur, kim yapar, nerede yapılır, ama yapılması acilen elzemlik arz etmektedir. İlla ki herkesin, her konuda söyleyeceği az çok şey vardır. Çünkü hem “banane”cilik, hem de “rabbana, hep bana” var. Gerisi fasi fiso!
***
Bazen sohbetlerde, ilgili, ilgisiz, her konuda, daldan dala atlayarak, söz söyleyenler, konuşanlar; arada konuşmaları isteyenlerin de sözlerini keserek, araya girerler.
Konuşma esnasında, etrafına bakınarak, dinleyenleri gördüğünde, daha çok ve sesli konuşurlar.
Başkasının konuşmalarını dinlemeyi bilmezler ya da dinler gibi tavrılar sergileyerek, aslında başka şeylerle meşgul olurlar.
***
Siz hiç da köylerine gittiğinizde, rastgele bir eve misafir oldunuz mu?
Yoldaki evlerin kenarından geçerken, durup da burnunuza gelen o mis kokulu, yağlı köy ekmeğini, ayran refakatinde yerken, içinizdeki o huzuru, mutluluğu, neşeyi, tarif edebilir misiniz?
Kerim BAYDAK