Bizim evde küçük oğlum hep hasta bugünlerde... Kırgınlık, baş ağrısı, halsizlik, üşüme, burun akıntısı, hırıltılı bir boğaz ve bol bol hapşırık sesleri...
Aslında bizim sık aralıklara ve çokça kullandığımız bir sözümüz vardır... Belki başka yerlerde de farklı şekillerde kullanılabilir... Genellikle çocuklarımız hasta olduğunda bu sözü hep kullanırız...
Çingenenin çocuğu hasta olmuş... Çingene ne demiş: “Hasta olduğuna yanmam; huyu değişir!” Çocuklarım hasta olduğunda hep bu çingene sözü aklıma gelir. Gayr-i ihtiyari hatırlarım... Evet! Aslında bence de doğrudur... Bazen huyu değişmiyor değil çocuğun... Ama nekahet öncesi ve sonrası, inanın büyüklerin bile huyu değişiyor bazen.
Nazlı, titiz ve kırılgan oluyorlar. Hasta olunca bambaşka biri oluverirler değil mi?
Kuzu gibi adamlar birden bire canavar oluverirler. Bir şey söylenemez olurlar... Ya da tam tersi olur bazen. Külhanbeyiler gibi ortalarda dolanan nice koç gibi babayiğitler vardır ki bir anda uysal bir kedi yavrusuna dönüşebilirler...
Aslında hastalık denen olay, nice benim diyen insanları alaşağı eder. Onlara verilmesi gereken en güzel dersi, nasihati verir. Ama anlayana tabi ki!.. Çünkü insanoğlu çok nankörlük yapar.
Hasta olunca, asla iyileşmek, iyileşebilmek gelmez akıllarına. İnanamazlar eski sağlıklı hallerine dönebileceklerine... Ya iyileştiklerinde! İyileştiklerinde de hiç hasta olamayacaklarını düşünürler. Geçirdikleri onca hastalık, eziyet ve cefa yalan olmuştur hep.
İşte bizim küçük oğul bu durumlardan istisna mıdır acaba? Bakmayın ona küçük dediğime... Aslında o kadar da küçük değil. 12-13 yaşlarında bir afacan mı afacan... Ama bir inat var, aynı keçi inadı. Bir türlü kıramadık onda ki o inadı...
Ben hep hasta olmadan, kuşburnu, adaçayı... daha birçok doğalları evde bulundururum.
İşte bizim afacana, aldıklarımdan neler içirmeye uğraştıysam da nafile! Asla başarılı olamadım... Bir inat ki hiç sormayın dostlar! Pek fallara inanmam, ama nerdeyse doğduğu ay özelliklerinden dolayı falların haklı olacağına kanaat getireceğim!. Bir tek böğürtlen çayına onay var... Artık onda da kendisine göre hoş gelen ne varsa! Bilemiyorum!
Baktım olacağı yok, baş edemiyoruz, bıraktım kendi haline... Artık hangisini içecekse içsin diye.
Ama insan dayanamıyor işte... Evet dayanamıyorum, yine soruyorum: “Oğlum, şunu iç, bunu iç....” “Iıııhhh!” “Iıııhhh!” İçmem diyor, her seferinde…
Aslında ben sana ne yapacağımı biliyorum, ama neyse, diyesim geliyor, fakat çocuk işte, ne diyeceksin.
Biz böyle karşı çıkmalar ya da çıkışlar bilmezdik... Biraz da korkardık işin doğrusunu isterseniz.
Önümüze ne koyarlarsa yerdik, içerdik... Canımız istemezse, sevmezsek bile. Ama şimdikiler öylemi? Dediğim dedik oluyorlar.
Şöyle geriye dönüp, hatırlamaya çalışıyorum da, çocukluğum da çok ateşli olduğum zamanlar, babamın bir bardak sıcak inek sütünü bize içirmesi vardı ki; asla unutamam... Hiç itiraz yok, dikerdik bir dikişte bitirirdik... Bir taraftan da çevremizdekilerin yüzüne bakardık, acaba ne durumdalar diye…
Hele, o çeşit çeşit otlardan, karıştırılarak yapılan çorbalar yok mu?.. Suratımızı ekşite ekşite zorlanarak içerdik. Sonra zıpkın gibi olurduk evelAllah... Babam güç toplayalım diye, nerden öğrenmişse değişik çorbalar yaptırırdı evdekilere... Yine itirazsız içmek zorunda kalırdık.
Aslını isterseniz, genelde çocuklarda var bu huysuzluk. Ben de çocukluğumda hatırladığım kadarıyla yemediğim oldu mu bilmiyorum ama… Ama biraz da korku diyelim, aldığımız terbiyeden ötürü olacak ki; böyle bir şey yapmaktansa, takdim edileni hemen yerdik ve içerdik... Tadını beğenmesem bile bilirdim ki ailem beni çok sever... Çocukça aklımızla, ailemizin yaptıklarının bizim iyiliğimiz için olduğunu düşünürdük. “Bizi bu kadar çok seviyorlarsa da kötü bir şey yedirmezler diye düşünürdük.
Ya şimdikiler….
Bizler artık atalarımız dedelerimiz gibi çocuklar yetiştiremiyor muyuz ne?
Yoksa biz gerekli terbiyeyi ve yapılması gerekenleri mi veremiyoruz?
Ne dersiniz?
Ya biz değişemedik, ya onlar farklı oldu.
Ya terbiye vermedik, ya onlar kinle doldu.
Ya söyler misin dostum, şu libas neden boldu.
Özümüze dönmeli, artık uyan ey insan!
Kerim BAYDAK