Diyelim ki doğru… Zülfükâr kılıç gibi kınından çektik öfkeyi, hançer yarası kanayan sırtımızın acısıyla ihanete ölüm saçtık… Kadınlarımız geride, erlerimiz cephede, kan sıçradı paylaştığımız ekmeğe, dualar gölgesinde ellerimizi Yaratana açtık. Hayır mıdır, şer midir içinde bulunduğumuz ahval-ı ruhiye, bilinmez… El eteğimize yapıştı, biz kendimizden kaçtık...

 

Diyelim ki doğru… Kaderimiz kötü, talihimiz teres… Acılar kör etti ocağımızı, kundaklanmış ateşler yüreğimizi yaktı… Evimiz barkımız kül başımıza, kurşunlar çağalarımızı yetim bıraktı... Karşımızda hatırlı düşman, arkamızda sinsi hain… Vurdular süngü dipçik, vurdular el aman… Fevrimiz döndü, gözlerimiz şimşek şimşek çaktı… Döşümüze vuran eli mi kınayalım, kanımıza giren döle mi yanalım, yeter artık yeter!.. Anamızdan emdiğimiz süt burnumuzdan aktı…

 

Biz değil miydik ayağınız kaydığında elinizi tutan, değil miydik hastalandığınızda yanınızda yatan… Biz değil miydik varlığınıza sebep dağlarda tüfek çatan, değil miydik inançlarınıza özgürlük katan…

 

Ne dalınızı zedeledik ne gülünüzü tepeledik… Ne elinizi iteledik, ne dilinizi engelledik…

 

Zenginliğimizde akil iken, fakirliğimizde cahil mi olduk… Güçlü iken adil idik, zayıf iken katil mi olduk…

 

Üç kıtayı, beş denizi önünüze serdik… Giymedik giydirdik, yemedik yedirdik… Âlemlere rahmet peygamber desturuyla üstünüze bir gül gibi titredik… Ne karşımızda asker ettik sizi, ne dağda çoban, başımızda kavuk gibi hep yücelerde gezdirdik…

 

Kapalı çarşıda sarraf oldunuz, hanlarda esnaf… Parayı buldunuz, boğaza nazır yalılara doldunuz…  Taht katında zarif kuldunuz, tebaada arif… Yüz buldunuz, Türk Halkını hakir kıldınız… Çanlar çaldınız, kiliselere daldınız…  Karar aldınız, meclise mebus saldınız…

 

Soyunuz kurusun ulan, soykırım mıdır bu? Yoksa inancımız gereği hoşgörü mü?

 

Hem suçlusunuz hem güçlü… Hem linç edersiniz hem öç güdersiniz…

Hep taçlısınız hep haçlı… Hep hiç dersiniz, hep piç gidersiniz…

 

Adam olun mert olun… Bir kere de dürüst olun… Dağlarda eşkıya sürüsü hoyratça esmediniz mi? Dört koldan gece köylerimizi basmadınız mı? Ayaklarınızın altında dedelerimizi kör bıçak kesmediniz mi? Çığlıklarına rağmen ninelerimizin koyunlarına pusmadınız mı? Susmasanıza be suratsızlar, asmadınız mı çalılara gelin kızlarımızın tumanlarını, beşikteki bebeklerimize kan kusmadınız mı?

 

Yetmedi… Ya yetişmiş genç fidanlarımız… Diplomat beyinlerimiz… Barış elçisi insanlarımız? Dünyanın gözü önünde güpegündüz bombalamadınız mı, Kahrolası ellerinizle kurşunlara dizmediniz mi?

 

Şimdi gitmiş bozacının şahidi şıracı hesabı beybabalarınıza ağlıyorsunuz… Kanlı gömleklerinizin üstüne sözde karalar bağlıyorsunuz… Timsah gözyaşlarınızla lobilerinizi yağlıyorsunuz… Dünya da hödük ya, inanıyor yalanlarınıza, toprak taleplerinize koltuk sağlıyorsunuz…

 

O beybabalarınız ki; bizi iyi tanır… Maraş’ta Sütçü İmamı, Antep’te Karayılan`ı, Urfa’da Meçhul askeri düşündükçe, kalıbından utanır… Kimsenin yaptığı yanına kar kalmaz. Bugün göz kırpsa, el sallasa da dağdaki benzerlerinize, yarın ettiklerine fazlasıyla katlanır…

 

Allah şahit, sen şahitsin Ağrı Dağı… Ağrılarımıza tanıksın… Keşke dilin olsa da konuşsan Aras ırmağı… Sen ki akan kanlarımıza kanıksın… Fettan bakmayınca tarih yalan söylemez… Dokuz köyden kovulan Anadolu toprağı, biliyoruz köz düşmüş bağrımız gibi yanıksın…

 

Ve sen…

Ve ben…

Yani biz...

Ey Şehit evladı!..

Kahraman Türk Halkı!..

Cellâdın cihanda yargıç, sen sehpada sanıksın…

Su uyusa, uyumak yok… Düşmana karşı daim uyanıksın…

 

Aha buraya yazıyorum...

İhanetin hesabı sorulmazsa eğer... Gök girsin, kızıl çıksın...