Bu yazı, dünden devam eden bir yazı olduğundan, lütfen önce dünkü yazımı okuyun, biz hikâyemize devam edelim…

Kral genç terzinin “şartım var” sözünden etkilenmiş ve devam etmesini söylemiş; “Giysiyi bitirene kadar işimize hiç kimse karışmayacak.
Kral için zaten zor bir şey yoktu, bundan kolayı ise hiç yoktu. Öyle de olmuş. (sıkıysa olmasın..) Ama kralın canı biraz sıkılmış. Çünkü “hiç kimse”nin içinde kral da varmış. Koskoca kralı, aynı grupta değerlendirmek tam bir küstahlıktır ya neyse…
Genç terzi hemencecik işe koyulmuş. Her gün keselerce altın istemeyi de unutmamış tabi…
Aradan günler geçmiş, kral, verdiği söze karşın merakını yenemeyerek gizlice terzinin odasına dalmış. İlginç, terzi çalışıyor ama ortada görünen hiçbir şey yok. Kral kükremiş tabii. Bunu bekleyen genç terzi istifini dahi bozmamış; “Majesteleri, bu kumaşı sadece akıllı insanlar görebilir, dur göstereyim, bakın nasıl da güzel, öyle değil mi?
İşte kralın aptalları oynamasının tam sırası; “Eee.. ee.. vet” diye kekeleyerek onaylamış.
O zamanlar twitter âlemi yokmuş ama yine de yurdun dört bir yanında kralın muhteşem elbisesi konuşulur olmuş.
Ve nihayet beklenen gün gelmiş...
Terzi elbisesini krala giydirip, karşısına geçerek bir aşağıya, bir yukarıya bakmış, bir geriye çekilmiş, bir ileriye fırlamış. Hayranlığını nasıl ifade edeceğini şaşırmış birisi gibi dönüp duruyor, kıpır kıpır oynuyormuş.
Kral tam şokta, aşağıya bakıyor, takım taklavat orada. Yukarıya bakıyor üzerine hiç bir şey yok. İnanmıyor, aynaya bakıyor yine yok. Çırılçıplak, hatta cıscıbıldak kral, uluorta öylece duruyor, anadan üryan bir şekilde…
Vardır bir hikmet, kendimi aptal diye dünya âleme gösteremem ya deyip, terziye teşekkür ederek, konuğunu karşılamaya doğru gidiyor. Sadece konuk değil, hem kral ve konuğunu merak eden ahali, hem de dillere destan olan sadece akıllıların görebileceği şekilde tasarlanan kralın elbisesini görmeye gelenler…
İlk şaşkınlık, konuk kralda yaşanmış…
Ama o da “Sadece akıllıların görebileceği” bir elbiseyle kendisini karşılayacağı haberlerini aldığı için “akıllı olduğunu” gösterme çabasındaymış, susmuş…
Hiç kimse ima yoluyla dahi krala “çıplak olduğunu” söyleme niyetinde değilmiş. Korkularının birazı kraldansa, çoğu ise kendi korkularındanmış. Yani aptal olmak, deli diye anılmak, akıllı olmadığının her yerde söylenmesi gibi…
Zaten hepsi akıllıymış, akıllarından yana sorunları yokmuş. Bir başkasının “aptal” demesi, onları incitebilirmiş. Kaymak tabakadanmış hepsi, üst seviyelerdeymiş. Saray soytarısı da varmış içlerinde, makam ve mevkii sahipleri de. Âlimleri de varmış, bilginleri de. İşçisi de, memuru da, getir götür işi yapan da. Şairi de oradaymış, yazarı da, sanatçısı da…
Hal böyle olunca “kaymak” tabakanın adab-ı muaşeret kurallarına uymasından ve susmasından daha doğalı olamazdı, öyle oldu…
Hep o çocukla karşılaşana kadar…
Allah’ım bu ne görgüsüzlüktü, bu nasıl bir yetişme biçimiydi kimse bilmiyordu…
Kalabalığın tam ortasında, bir anne, elini çekiştiren çocuğuna sahip olmak için nasıl da kaba saba hareketler yapıyor, Aman Allah’ım…
Ve çocuk, kral dinlemiyor, yüksek yüksek bürokratları umursamıyor, hatta saray soytarılarını bile önemsemiyor, bağırdıkça bağırıyor…
-Anne, kız anne, anne diyorum sana…
-Bak, aaa bak anne kral çıplak, hem de cıscıbıldak…
O ana kadar kralın çıplak olduğunu hiç ama hiç umursamayan bütün ahali, önce kralın çıplaklığını fısıldamaya, sonra yüksek sesle söylemeye başladı. Kralın yanında bulunanlar da, çocuğun sözleriyle pürdikkat krala bakıyor ama akıl perdesinin kapatacağı bir elbise göremiyorlardı.
Şimdi bu hikâyenin devamı yarına desem bana kızarsınız, o nedenle demiyor, hemen toparlıyorum. (Çabuk herkes yerine..)
***
Kralı, sizin tabularınız olarak alın. Bu bazen lider olur, bazen siyasi bir parti, bazen de makam, mevki veya güç, para, kadın, hatta bazı yerlerde aşiret, ağa, bey, paşa…
Gerçeği görmenizi engelleyen her şey, “akıllıların göreceği elbise” aldatmasından başka bir şey değildir.
Doğrusu, “Bana bir masal anlat” diyen yoktu ama bazı konuları masal dışında hiçbir şeyle anlatamayan ilginç bir ülkeydik. Zira herkesin anlattığınız konuya karşı ya hassasiyeti ya karşı çıkışı vardı ve sizi yaftalamak için hazır kıta bekliyorlardı…
Onlar hazır kıta beklerken, hiç kimsenin özgür düşüncesini ortaya koyması mümkün olamıyordu. Bu nedenle mahalle baskısı, sadece muhafazakâr veya radikal kanatta değil, toplumun kaymak tabakalarında da kendini gösterebiliyordu. Bunun en taze örneği, Gezi eylemlerinde kendini gösterdi. Neredeyse eyleme destek vermeyen herkes hain, destek veren herkes de darbeciydi…
Aslında, hiç birimiz çocuk değildik, sadece çocuk cesaretine sahip değildik hepsi o. Oysa her şey gözümüzün önünde yaşanıyordu, üstelik de ülke olarak çok ama çok tecrübeliydik…
Konumuz ise Gezi eylemleri değil, zorunlu askerlik…
Çok taze bir örnek ama çok cesur, çok kararlı, çok doğru, çok yerinde bir karar. Milyonların haykıramadığını haykıran bir karar. Profesyonel askerliğe nasıl da ihtiyaç olduğunu gösteren bir karar;
Aptal sayılırız” diyenler, “hain biliniriz” diye düşünenler ve “şuna bak, şuna” diye küçümsemelere karşı susanlar, çok iyi biliyor ki İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi ‘sahte çürük raporu’ davasındaki gerekçeli kararı, Kral Çıplak demekten çok daha cesur bir çıkıştır. Ne demişti; “Köyünden ve kasabasından çıkarak izin dönemi dışında, ailesinden uzak kalan pek çok erbaş ve erin fiziksel tecrit edilmişliği üst düzeydedir
Bunu hepimiz biliyoruz ama “cilalayıp” anlattıklarımız, yaşadıklarımızla tastamam tezattır…
Oysa dünyanın her tarafında, hayatının baharında, gençlerin “zorunlu” askerliği, geçmişte kalması gereken, modern zamanlarda asla bir karşılığı olmayan ilkel ve çağdışı bir uygulamadır.
İşte bas bas bağırarak ‘kral çıplak’ dedim.
Tıpkı İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi gibi…
Askerlik, bir ülke için olmazsa olmaz da değildir, kolay vazgeçilecek bir görev de değildir. Ancak bu, bir görev gibi, bedeli karşılığında yapılır. Diğeri angarya olarak bakılacak ama kutsal görev diye cilalanacak, zorunlu alıkoymadan başka bir şey olmayacaktır.
Zorla güzellik, sadece masallarda oluyor, gerçekte öyle bir şey yok.
Belki de kendi kendini kandıran ve aptal görünmekten korkanlar var, hepsi o…
 
Tweetimden seçmeler
Varlık Barışında ilk dönem bitmiş. Kusura bakma Sayın Maliye Bakanım, bu dönem, barışacağım bir varlığım olmadı. Bir dahakine görüşelim :))