Dünya bir acayip olmuş.
İnsanlar bir acayip olmuş.
İnsanlar mı dünyayı acayipleştiriyor?
Yoksa dünya mı insanı acayipleştiriyor?
İki ucu açık bir bulmaca!
Çöz çözebilirseniz.
Hani “yumurta mı tavuktan çıkar, yoksa tavuk mu yumurtadan” misali…
Sinir, sıkıntı, stres, depresyon…
Asabiyet, bitmiş, tükenmişlik sendromları…
Kaygı, kahır, gelecek korkusu…
Fesatlık almış başını gidiyor.
Kimse kimseye güvenmiyor.
Herkes birbirinden şüpheleniyor.
Eskiden her kafada kırk tilki vardı.
Şimdiler de yüzbinlerce…
Enteresan olan hiçbirinin kuyruğu birbirine değmiyor…
Birileri birilerini sırt üstü yıkma talaşında ve derdinde…
Birileri birilerini itibarsızlaştırma planları yapma telaşında…
Herkes birbirini yaftalama, çamur atma derdinde…
Çıkarlar için, mevki, makamlar olmadık fırıldaklıklar yapılıyor...
Gerçek-yalan ayrıt edilemiyor, adeta girift bir hal almış.
Tehdit, şantaj aleni kullanılabiliyor.
Ortam flu, hava sis-pus, yarı argümanlı laflar zikredilip dizilir ipe…
Âdeta ipe un serme gibi…
Taraf, bertaraf, herkese bir yerlerde, ama yanlış yerlerde at koşturuyor.
Yanlış kişiler yanlış yerlerde arz-endam ediyor.
Yanlış kişilere doğru, doğru kişilere yanlış deniliyor ve yanlışlar yapılıyor.
Ayaklar ayrı, başlar ayrı yerlere gidiyor.
Bir teranedir tutturulmuş, herkes `en baş ve başta olma` havalarında...
Zenginler daha zengin, fakir, garibanlar hep umut yorgunu namzetler durumunda...
Herkes yenilen pehlivan misali güreşe doymadan hep başa güreşiyor…
Ancak hep hüsran, hep hayal kırıklığı hep düş yoğunları…
Birileri kazanından yana el pençe divan durmuş…
Birileri kaybedenden yana, vebadan kaçar gibi uzaklaşmış durumda…
Bazen birçok şey sadece bir el hareketine, bir göz kırpmasına…
Çoğu kez iki dudağın arasından çıkacak bir kelimeye bağlanmış…
Çürümüş insanlar, çürütülmüş insanlık..
Samimiyetsizlik diz boyu…
Her şey yalan-dolan, entrika....
En kötü olan da herkes bunun farkında , ama kılını kıpırdatan yok.
Herkes seyirci…
Sahi bu işin sonu ne olacak?
Nereye doğru bu yolculuk?
Bilen var mı?
Kerim BAYDAK