Canını Seven, Cep Telefonu Sevmez
Düşünüyorum da galiba kendimi seviyorum.
Allah’ın bizlere bahşettiği nefes almanın o dayanılmaz hafifliği, yaşantımın her türlü hallerini sevdim/seviyorum.
Bu arada, benimle aynı kulvarda yürüyen dostlarımı da seviyorum.
Belki mükemmel değilim, ya da bazılarına göre öyle olabilirim.
Olsun, hem kim mükemmel olmuş ki bu fani dünyada.
Her gün bir şeyler öğrendiğimiz, her gün hatalar yaptığımız, günahlar işlediğimiz, kimi zaman karanlıklara gark olduğumuz bu dünyada, aydınlıklar aradığımız bu fânilikte, mükemmel olmamamız gayet normal.
Belki ben de bu mükemmel olmayan yolda, çizgide, meydanda bir iz bırakıyorum, çalışıyorum.
***
Çirkef bataklığında, hiç gül bitmez.
Yeri tuttu mu o gül, asla gitmez.
*
Bir gül duşunun ki, hiç koku vermez.
Öyle bir hikmet ki, hiç akil ermez.
***
Çocuklarımızı bir türlü şu teknoloji belâsı cihazların mahkûmiyetinden kurtaramıyoruz.
Küçük-büyük cihazların işgali altında inim inim inlemekteyiz.
Evler âdeta ölü evleri, taziye yerleri gibi olmuş.
Herkes kendi havasında ve dünyasında…
Kimse kimseyi görmüyor, duymuyor, anlamıyor.
Konuşmalar, yaklaşımlar, bakış açıları değişti.
Bir an önce çocuklarımızı bu teknoloji bağımlısı olmaktan kurtarmalıyız.
Özellikle sussun diyerek, 3-5 yaş aralığında bulunan çocuklarımıza verdiğimiz cep telefonlarından kurtarmalıyız.
Ama nasıl?
Doğrusunu isterseniz, çok zor ve zorlanıyoruz.
Yetkililerin ve ilgililerin söylediklerini uygulamak da pek işe yaramıyor.
Her ailenin ve her çocuğun kimyası, yaşayış şekli, eğitim ve kültürü farklı olduğundan, hep elleri boş kalıyor.
***
5-6 yıl önce, çocukların mesajlaşmalarını ve sözde akıllı telefonlarıyla vakit geçirdiklerini görünce, kızardım, “yapmayın, etmeyin” derdim.
Şimdilerde bana alınan akıllı telefonuyla, aynı şeyleri ben yaşıyorum.
Yazık! Onları değiştireyim derken, ben onlara benzedim.
Ne kötü şeymiş şu akıllı telefonlar!
Kerim BAYDAK