Demokrasi kültürü olmayanların, “daha fazla demokrasi” talep etmelerinin yolunu da bilemiyorlar. Ne yazık ki, Mısır’daki gibi daha fazla demokrasi olsun, daha fazla hak kazanayım, daha özgür bir yaşama kavuşayım diyenler, tıpkı Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olanlar gibi, hazırdaki “ağır aksak demokrasiden” de oldu, darbeyle tanıştılar.
Aslında bu, sadece Mısır’a has bir durum değil.
Türkiye’de de benzerlerini çok gördük.
Her ülkede demokrasi sevdalıları da var, kurtuluşu darbede görenler de…
Her zaman demokrasi sevdalılarının kalkışması, kurtuluşu darbede görenler tarafından sabote edilir.
Ve bir anda evde bulgur kalmadığı görülür ama bunun dönüşü de ne yazık ki yok.
Zira akıl sağlığı yerinde olmayan, psikolojik sorunları bulunan veya ileri derecede şizofren olan bir ordu komutanı, yönetime el koyarak ülkeyi cehenneme çevirebilir. Ordudaki “sorgulamama” geleneği de, bütün ordu mensuplarını bir çirkefin içine atar.
1960 veya 1980’de ülkemizde olduğu gibi.
28 Şubat’ın darbe olmadığı söylendiği halde bütün ülkeyi mağdur ettikleri gibi…
Mısır’da da güya darbe olmadı…
Ordu komutanı, cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturmadı.
Ama birisine “seni cumhurbaşkanı yapım” dedi…
O da “ben ne büyük adammışım be!” diyerek hak etmediği, halkın yetki vermediği, temsil yetkisinin bulunmadığı koltuğa oturdu.
Milletin temsilcisi” olduğunu söyleyen kocaman adamlar da onun yemin töreninde çocuklar gibi alkışladı.
Kocaman olmak, makam ve mevki sahibi olmak, bir cemaati, bir vakfı, bir derneği temsil etmek, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay gibi önemli makamlara oturmak, adam olmak için yeterli gelmiyor.
Eğer siz, onurunuz ve şerefinizi ayaklar altına alan bir yönetim şekline “evet” diyorsanız, var olduğunu sandığınız değerlerinizi gözden geçirmenin tam zamanıdır.
Mısır’da halk, uzun süren bir diktatörlükten, geçen yıl kurtuldu.
Tahrir meydanı, onlar için özgürlük meydanına dönüştü.
O meydana inen her insan, baskı ve zulümden kurtulmak istiyordu.
Diğer ülkeler gibi demokrasiyle tanışmak, özgür bireyler olmaktan başka bir amaçları yoktu.
Mısır gibi tarihi öneme sahip, medeniyet ve kültürlerin buluştuğu ülkenin Mübarek zulmüyle sürmesinin sonu gelmişti.
Gençler, sosyal paylaşım sitelerini de kullanarak, Tahrir’i, Özgürlük meydanına dönüştürmeyi başardılar.
Ama elbette dış güçlerin de desteğiyle…
Şimdi aynı dış güçler, akıl sağılığı yerinde olmayan birisinin “darbe yaptım” lafına destek verdiler.
Hayatını dayatmaya adamış ve baskıcı yönetimle ayakta duran ülkelerin liderleri de destek vermekte gecikmedi.
Çünkü, özgür bir Mısır, bölge için tehlikeydi.
Kendi saltanatlarının geleceği açısından kötü bir örnekti.
Arap Baharı’nın ülkesine sıçramasını istemeyen kukla yönetimler, ilk kutlamayı yapanlar oldu.
Ve Tahrir’de “daha fazla demokrasi” özlemiyle dolu gençler, kadınlar, yaşlılar, bir anda ellerindeki tüm özgürlüklerin alındığını görünce neye uğradığını şaşırdılar. Hem de Mısır tarihinde ilk kez Hıristiyan bir kukla cumhurbaşkanıyla da tanışmanın şokunu yaşadılar.
Halkın üçte ikisinin oyuyla iktidara gelen Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi yanlılarının “oyuna sahip çıkma” adına yaptığı eylemlerin de başarılı olması mümkün olmadı.
Çünkü darbecilerin esas amacı, ülkedeki karışıklığı bitirmek değil, kendi güçlerinin devamını sağlamaktan ibarettir. Ve bunu gerçekleştirmek için tüm ülkeyi yakıp, yıkmayı bile göze alacak derecede hasta adamlardır.
Bu darbeden alınacak çok dersler olduğu kesin.
Zira darbenin açıklanmasıyla birlikte zil takıp oynayacak insanlar vardı. Üstelik bunlar ana muhalefet olan partideydi. Umut Oran gibi isimlerin, Mısır darbesini, hükümete gözdağı olarak göstermesi, Kamer Genç gibi siyasinin bunu neredeyse sevinçle karşılaması ibretlikti.
Bu insanların demokrasi kültürünün ne kadar ilkel, ne kadar çağdışı olduğunu göstermesi açısından dikkate değer iki örnekti.
Zira daha fazlası vardı, hatta Gezi Parkı eylemlerini kumanda eden Ulusal TV’nin “Mısır’ın Tayyip’i devrildi” sözü bile, Gezi Parkı eylemlerini meşru ve masum göstermek isteyenlerin asıl niyetini ortaya koyması açısından dikkate değerdi.
Elbette o eylemde sadece yeşili koruma, parkına sahip çıkmak isteyenler vardı.
Elbette o eylemde, daha fazla demokrasi veya ayrımcılık olmasın diye didinenler vardı.
Elbette daha özgür bir ülkede yaşamak isteyen demokrat ve barış yanlıları vardı.
Ama puslu havayı sevenler, bir anda “Gezi’den darbe çıkar mı?” diye bir arayışa girdi ve o andan sonra iş “masum eylemcileri” aşan bir hale geldi.
Oysa demokrasi kültürü olanlar, daha fazla demokrasinin nereden bulunacağını, nasıl harmanlanacağını, nasıl sofraya konulacağını da bilirler.
Kadıköy mitingini, “Taksim’den bize iktidar çıkar” zihniyetiyle iptal edip, çocuk gibi oraya koşan Kemal Kılıçdaroğlu’na; “Daha fazla demokrasi, sizin elinizde, burada ne işiniz var?” diyebilirlerdi.
Sivil anayasa orada, meclis çalışması var, daha fazla ne isteniyorsa demokratik zeminde talep edilir.
Yoksa daha çok demokrasi isteyeyim derken, evdeki bulguru bile size çok göreceklerin iştahını fazlasıyla kabartabilirsiniz.
Ve “içimizdeki beyinsizler yüzünden bizler de helak olur muyuz?” diye bir korkuya kapılırız!
 
Twitimden seçmeler
Darbecilerin demokrasi kültüründen yoksun olduklarını biliyorduk. Mısır`a heveslenmelerinden dolayı ahlak yoksunu olduklarını da öğrendik.