Kaç zamandır Adıyaman üzerine, Adıyaman’ın tanıtımı, gelişmesi, birlik ve beraberliğinin tesisi üzerine yazmaya çalışıyorum. Biliyorum, belki suya yazılmış yazı gibi bunlar. Belki bir hayal, belki de hayalden öte bir şey. Ya da yakın zamanda gerçekleşmesi muhal olan şeyler.
Yaşanılan gerçekleri ve akışı düşündüğümüzde, mevcut sosyal ve kültürel yapıya baktığımızda ya da bizlerde oluşmuş düşünce yapısı ve ufuk çizgisi gerçeğini göz önüne aldığımızda pekte ümitli konuşmak mümkün gibi görünmüyor.
Ama bu ileriye yönelik plan ve projelerimizi engellememeli. Nasıl ki biz, halihazırdaki durumdan dolayı bizden öncekileri sorumlu tutan mahiyette bir tavra giriyorsak; bu durum devam ettiği takdirde bizden sonrakiler de bizler için aynı tavra girecektir.
Hastalıkta önemli olan teşhistir. Teşhis isabetli olduğu takdirde tedaviye dolayısıyla da iyileşmeye ulaşmak daha kolay olacaktır.
Belki bizden öncekiler bu tespitleri yapamamışlardır. Belki isabet oranları düşük kalmıştır. Kim bilir, belki de tedavi noktasında gerekli materyallere sahip değillerdir. Ama bugün durum çok farklı; Genç, yetenekli, bilgi ve birikime sahip, bilinçli hasılı emin ve kararlı adımlar atacak çok sayıda insana sahibiz. Burada eksik olan sadece Adıyamanlılık bilincini uyandırmak; Gönüllerde Adıyaman’a dair aidiyet duygusunu geliştirmek.
Bu da akılcı, samimi ve kucaklayıcı olmaktan geçer. Nutuk çekmekten ziyade beyinlere ve duygulara hitap etmek gerekir.
Nasıl ki çocuklarımızın istikballeri için iyi bir eğitim, iyi bir meslek ve iyi bir güvence kaygısını taşıyor ve bu uğurda imkânlarımızı zorluyorsak; Daha iyi yaşanabilir, huzurlu, güvenli, her yönden gelişmiş, birlik ve beraberlik ruhu oluşmuş bir Adıyaman kaygısını da taşımamız gerekir.
Sadece kaygıyı taşımak yetmez. Bu doğrultuda çaba göstermek ve çaba gösterenleri de desteklemek gerekiyor.
Belki dün, yani ilimizin nüfusu daha azken bu konudaki plan ve projeleri uygulama imkânı daha kolaydı. Daha çok kitleye ulaşma ve onları etkileme bakımından şartlar daha müsaitti. Belki dün oturmuş bir sosyal yapı ve fazla hareketli olmayan bir insan sirkülasyonu vardı. Ama dün, bugünkü oranda beyin zenginliğimiz de yoktu. Bu işi yarına bırakırsak iletişim, diyalog ve etkileme hedef kitlesi daha çok olacak. Bu nedenle “yarın çok geç olabilir” veya “yarın daha zor olabilir” diye düşünerek yapılması gereken ne varsa bir an önce harekete geçmek gerekir.
Bu konuda çok şey yazıldı. Ben de dilimin döndüğünce bir şeyler söylemeye çalışıyorum. Dahası, daha güzel ve daha isabetli şeyler söyleyecek insanlarımız çok.
Şartlar elverdiğince yapılabilecek şeyler konusunda bir an önce ciddi adımların atılması gerekiyor. Bencillik, hasutluk, bananecilik gibi güzel şeyler yapılmasının önünde en büyük engel olan duygulardan mümkün olduğunca arınıp el birliği ve gönül birliği yapmak lazım.
Geçtiğimiz hafta sonu bölgesel yayın yapan bir ilimizin TV kanalını izlerken bir etkinliğe rastladım. Hem de bütün kesimlerin görev aldığı, resmi ve sivil kurumların organizeli çalıştığı bir etkinlik. Adı “Dünya Rizeliler Günü”.
Merak ettim internetten araştırdım. Bu konuda bir de genelge yayınlayarak olayı tamamen ciddi bir boyuta çekmişler. Ne demek istediğim daha iyi anlaşılsın diye size o genelgeden bir pasaj aktaracağım:
“Dünya Rize’liler Günü, Rize’nin davasıdır. Bu dava Rize’linin derinlere inme, iç ateşini yakma, kendini tanıma, kişisel mükemmelliğin başlangıç davasıdır, Rize ile birlikte yaşama davasıdır, Rize’nin güzelliklerini, değerlerini, geçmişini ve geleceğini anlama kendi kültürel kimliğinde dünyanın her tarafında yaşayabilme, sosyal dayanışma, hemşerilik bilincinin diğer insanlarla barış ve sevgiye dayalı birlikte yaşama, benliğinden ve maziden gurur duyma ve çağdaşlaşma davasıdır. Bu amaçla…”
Bu konuda kimin ne yapması gerekiyorsa hepsini belirlemişler. Belediyeler, kaymakamlıklar, Rize’de yaşayan vatandaşlar, Rize dışındaki Rizeliler, Kanaat Önderleri, işadamları… Hâsılı toplumun her kesimini içermiş.
İllerini hatta Türkiye’yi de aşarak hemşerilerini kucaklama yönünde dünya çapında bir etkinliğe girişmişler. Bizim için ne kadar hayalî değil mi?
Yoksa değil mi?
Düşünebiliyor musunuz? Adıyaman’da düzenlenen bir etkinlik ve adı da “Dünya Adıyamanlılar günü”
Bilmem fazla söze hacet var mı?
Gelin, isterseniz bu işe ilkönce hayal etmekle başlayalım. Bunu yaparken de yukarıda alıntıladığım pasajdaki “Rize” isminin yerine “Adıyaman” ismini koyarak düşünelim.
İnanın gerisi gelecektir.
NOT: Yazı 2002 tarihli. Yani bundan yaklaşık 17 yıl önce yazmışım. O demden bu deme neler değiştiğinin mukayesesini yapmak ve o günlerde memleketimiz için neler düşündüğümüzü, ne gibi tespit ve önerilerde bulunduğumuzu göstermesi açısından ve bir kez daha paylaşayım dedim.