Seyisler, atları kendine bağımlı kılmak için, elinden atlara yem verir! El kokusuna alışan atlar, seyislere içgüdüleriyle bağlanır, nihayetinde adeta esir hale gelir! Güdüler dürtüleri tetikler ve mankurtlaşmış biçimde sahibinin direktiflerine amade olarak robotlaşır!
sosyolojik tabakaların ülke siyasetini belirleme niteliği ne kadar kaliteliyse, yönetilme biçimi de günün koşullarına paralel olarak o derece “değer” kazanır! Kişinin duygu birlikteliklerinden akıl yoluyla uzaklaşma ihtimali ne kadar zorsa bir ülke de, “niteliksiz yönetilme tuzağına” düşme ihtimali de o derece yüksektir. Kutuplaşma diliyle düşünce kokularına alıştırılan kitlelerin, kendini rahat hissettiği alanın dışına çıkma ihtimalleri- refleksleri gelişmeleri zordur! Bu açıdan bakıldığında, sürekli gelecekte iyi olacağı umuduyla hayatları tüketilen jenerasyonlar, bağımlı hale geldiği iktidarların sağladığı niteliksiz menfaatler sebebiyle, içgüdülerin esaretinde yığın halinde, iktidarlara yem haline gelir!
Öğretilmiş çaresizlikle hayatı ablukaya alınan, inançları, dili ve ırkı görünür kılınıp, düşün dünyalarına konan ipotekler aracılığıyla, toplumsal hayattan izole edilen insanlar, gelinen noktada yaşam motivasyonlarını durağan hale getirmeye mecbur bırakılmıştır. Güçlü olanın el kokusu maşasıyla, kitleleri yönlendirme çabası, medya ve iletişim araçlarıyla tek tip düşünme frekansıyla aynı “ayara”getirilmiştir! Eğitim seviyesinin durağanlığı, sosyal tabakaların aynı yaşam biçimine hapsoluşu, farklı düşünenlerin görünürlüğünün azalması, ülke siyasetinin biçimlenme aşamalarını etkilemiş, kitlelerin fikir geçişkenliği zorlaştırılmıştır. Kemik oy hesabıyla kitlelerin motive edilmesi, karşı cenahı yerinde sabitlemiş, bu gün kopmak farklı fikirlere kulaç atmak isteyenler, korku ve endişe ikliminde sabit kalmayı daha avantajlı görmüştür.
Ülke yönetim biçiminin değişik yollarla sınanması, devlet mekanizmalarının iktidar da kalıcı olmaya endekslenmeye programlanması nedeniyle parti devletini oluşturmuş, sürekli nefret ettirme yoluyla kitlelerin canlı tutulması her alanda liyakatsizliği getirmiş, kurum ve kuruluşların bağımsızlığı zedelenince de rejim kalitesini kaybetmiştir. Lenin heykeli hikayesi gibi duruma ve zamana göre gösterilen refleksler, oturmuş sistemleri yerinden oynatırken, anayasanın kemiğine bıçaklar insafsızca daldırılmıştır!
Türkiye cumhuriyetinin eğitim ve ekonomi meselesini bir an önce çözmesi gerekiyor! Jenerasyonların kalitesini belirleyen bu meseleler çözülmediği sürece ülkenin oluşum omurgalarının darbeler aldığı gerçeği varsayım değildir. Kim iktidara gelirse, ona göre şekillenen hamurumsu devlet yönetim şekli, sorunları büyütmekten, cehaleti kutsamaktan öteye gidemeyecektir! Lenin’nin heykeli herkese aynı görünmelidir! Türkiye’nin yönetim şekli hamur değil ! Oynanmamalı!
DİPNOT:
Devir Soğuk Savaş, Sovyetler Birliği zamanı..
Karısı ve oğlu her nasılsa pasaport ve vize alıp Amerika'ya giden orta yaşlı adam, uzun çabalar sonunda nihayet kendisine de pasaport çıkartıp vize alabildi.
Sovyet sınırında, muhafız bagajlarını açtırdı, ararken Lenin'in bir büstünü buldu.
"Bu nedir?" diye sordu.
"Bu nedir diye sorma" dedi adam.. "Bu kimdir diye sor. Bu Vladimir Lenin'dir. Ülke halkımıza özgürlüklerini kazandıran büyük adam. Amerika ile süren Soğuk Savaşımızı unutmamak için bunu yanımda taşıyorum.." Muhafız geçmesine izin verdi. Amerikan topraklarına ayak basınca, Amerikalı gümrük muhafızı bagajını açtırdı. Lenin'in büstünü buldu.
"Bu nedir?" diye sordu.
"Bu nedir diye sorma" dedi adam.. "Bu kimdir diye sor.
Bu Vladimir Lenin. Benim dünya güzeli ülkemi cehenneme çeviren canavar.
Bunu yanımda getirdim ki, geçmişin yanlışları, günahları ve cinayetleri hiç aklımdan çıkmasın." Muhafız, adamın Amerika'ya girmesine izin verdi.
Adam sonunda, karısı ve oğlunun yaşadığı kırsaldaki fakir eve ulaşabildi.
Oğlu hemen Lenin'in büstünü gördü ve sordu..
"Baba bu nedir?."
"Bu oğul" dedi adam, "Tam 20 kilo som altındır!."
Türkiye duruma ve zamana göre test edilecek bir ülke değildir! Anayasa büstü herkese aynı görünmeli !