“Umut etmek işkenceyi uzatır” diyerek gelecek adına “umutlu” olmayı, boş çaba olarak gören Friedrich Nietzsche, Türkiye’de yaşasaydı bu düşüncesi için bir çok neden gösterebilecekti ! Hayatın hep aynı standartlarla bir döngüye hapsolduğu gerçeği ve “coğrafya kaderdir” klişesinin en çok kanıt bulduğu, hep aynı debelenmenin, aynı çukura defalarca düşmenin ve umudun sürekli köreldiği bir ülke oldu yeni diye pazarlanan Türkiye! Algıların, dizayn niyetlerin, maskeli rollerin, gönüllü taraftar bulduğu ve düşünen-sorgulayan insanlara, hayatın “dar edildiği” dramatik bir ülke oldu ülke !
Feodal kalıntılarla, teknoloji çağında var olma mücadelesi veren, insani kalite hedeflerinin çok uzağında, nesillerini küresel dünyaya hazırlayamayan, gelecekte yaşatılan, geçmişle uyutulan bir halkla, “cumhuriyet değerlerini aşındıran” bir anlayışın tahakkümü neticesinde, Türkiye kalıplar içinde yaşam döngüsünü sonlandıran yığınların ülkesi haline geldi ! Her hafta konuşulması gereken gündemleri, sunni- oluşturulmuş varsayımlarla kitleleri özelliklerine göre sınıflandırıp, farklı fikirlere kapatan bir iktidarın, muhalif unsurları terörize eden yaklaşımı, Türkiye’yi “REM” uykusuna daldırmış, küçük çaplı uyanma girişimlerini ırk, din gibi kutsal aidiyetlerin öne çıkarılmasıyla, deyim yerindeyse “süslenmiş faşizm” vasıtasıyla ortadan kaldırmıştır! Ülkenin tüm dinamikleri cehaletin egosuna teslim edilmiş, varsayımlar üzerinden kitleler korkutulup gerçekler makyajlanmış, nihayetinde ülke kalitesi işportaya çıkarılmıştır!
Ülkenin konjektürel döngüsünü kendi renkleriyle sürekli patinaj halde tutan, gelişim ivmesini, ekonomik araçları, sadece kendi iktidari için aparat olarak kullanan bir iktidar, ülkenin temel dayanaklarını dinamitlemiş, anayasal koruculuğu curcunaya çevirmiş, nihayetinde gelinen noktada ülke “motivasyonu yitirmiş” sosyolojik olarak “zihinsel esaretlere” mahkum edilmiştir! Tamamen algılarla yığınların kanalize edildiği, sorumluluk bilincinin iktidar tarafından sorumsuz konumda olan muhalif kanallara yüklendiği, iyi olan her şeyin iktidar; kötü olanın sürekli başka görünmez bir güçten kaynaklandığı safsatası ile toplumsal dönüşümlerin sürekli dar koridorlardan biçimlendirildiği ironik bir döneme girdiğimiz acı bir gerçek ! Vatan, din, ırk gibi kutsal aidiyetlerin, hukuksuz kanunsuz kabile anlayışlarıyla müsemma pervasız şekilde kullanımı, eğitilmemiş sosyoloji ile güç kazanmış, 100 yıllık cumhuriyetin bu dönemde çocuk gibi davranmasına sebep olmuşlardır! Cumhuriyetin kurucu liderin biçimlendirdiği toplumsal dönüşümlerin sürekli bu dönemde olduğu gibi feodal basiretsizliklere toslaması, umutların tükenişini de beraberinde getirmekte, özellikle de bu topraklarda umudun yitirilişi, lider kültünün kutsanmasına, özelliksiz yığınların kanalize olmasıyla cumhuriyet kazanımlarının aşınmasına yol açmıştır! Özellikle laiklik hukuk ve eğitim alanları bataklık sineklerine terkedilmiş, örümceklerin zihinlerde ağ örmesine yol açılmış ve maalesef devam eden aşındırma girişimleri giderek güç kazanmaya devam etmektedir !
Türkiye’nin Tolstoy gibi umudunu yüklemesi lazım! Her koşulda yapılacak bir şeyler var! Dramatik hikayede ama; Tolstoy evlat acısı yaşayınca, hayatı kabusa dönmüştü! 67 yaşında bu acıyla baş edebilmek ve hayata tutunabilmek için çok uğraş verdi ama yine de depresyona girmekten kurtulamadı! Sönümlenen hayatı bir gün kendisine hediye edilen bir bisikletle renklenmeye başladı! Ve dünyaya yeni bir deyim kazandırdı! TOLSTOY’UN BİSİKLETİ! Tolstoy’un bisikleti her yaşta öğrenebilmenin mümkün olduğunu, hayatın bitmediğini, yeni bir ışığın adı olarak dünyaya psikolojik esaretten kurtuluşun adı oldu. Düşe kalka öğrenilen bir bisiklet, Tolstoy’a bir “bakış açısı” kazandırdı. Türkiye’ye yeni bir bakış şart!
Güdülenmiş özelliksiz yığınların, kanalize edilme tiyatrosuyla yapılan seçimlerle, ülke kaderini eline geçiren iktidarlar, dünyanın neresinde olursa olsun, medeni dünyaya fren, bilim ve gelişimin önünde set, toplumsal gelişim ivmesi için tehlike olmaya devam edeceklerdir! Tolstoy’un bisikleti Polyana da olsa hayata hep yeni bir şans olacaktır ama, son dönem dünya literatüründe görülen hadiseler gelecek adına umutları, yeni hevesleri ortadan kaldırmaktadır. Tarih hep cehaletle mücadele edenlerin, çağı yakalama hedefinde olanların yanında oldu ! Rutin sorgulandı ve hep yeni umutlar yaratıldı! Hayata takoz olanlara nispet TOLSTOY’un bisikletinden motivasyon alınabilir! Umarım ironik bakışlı, gülümseyen FRİEDRİCH NİETZSCHE haklı çıkmaz!
DİPNOT:
Kral, dondurucu bir kış mevsiminde gecenin soğuğunda nöbet tutan bir muhafıza sordu:-Üşümüyor musun?
Muhafız;-Ben alışığım kralım dedi.
Kral;-Olsun sana sıcak tutacak elbise getirmelerini emredeceğim dedi ve gitti. Ancak bir süre sonra emri vermeyi unuttu…
Ertesi gün duvarın yanında muhafızın soğuktan donmuş cesedini gördüler ama muhafız duvara bir şeyler karalamıştı. Duvarda şunlar yazıyordu:
“Kralım, soğuğa alışkındım, fakat senin sıcak elbise vaadin beni öldürdü!”
Umudun işkenceye dönüştüğü hayatların hep aynı standartlarla tükendiği ülkede şartlar ne olursa olsun bir bisiklet şart!
Ali Yılmaz
Adıyamanlılar Net