Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, dün AK Partinin “Cumhurbaşkanı Adayı” olarak kürsüye çıktığında çok önemli mesajlar vereceği tahmin ediliyordu.
Her ne kadar AK Partinin adayı olarak çıksa da, her kesimin, herkesin cumhurbaşkanı olacağını söylemesi…
Türk, Kürt ayrımı yapmayacağından bahsetmesi…
Müslüman, gayrimüslim veya Hristiyanların da cumhurbaşkanı olacağını söylemesi…
Sünni ve Alevi ayrımı yapmadan herkesin cumhurbaşkanı olacağını söylemesi…
Hatta sadece oy beklediklerinden değil, diğer partilerin tabanlarından da oy beklediğini, oy alacağını ve onların da cumhurbaşkanı olacağını söylemesi…
Sadece Türkiye’nin değil, Mısır’ın, Suriye’nin, Irak’ın, tüm mağdur ve mazlumların sesi olmaya dönük mesajlar vermesi…
Bütün bunlar tahmin edilenlerdi…
Tahmin edilmeyen, 7-8 yaşındaki kız çocuğunun bakışlarıydı…
***
Başbakan Erdoğan, dün, duygu dolu bir konuşma yaptı.
Bir saati aşkın konuştu ve beni en çok etkileyen, onun da gözünün önünden gitmeyen o gözlerdi…
Çok şey anlatan gözler…
Hiç konuşmayan ama yüreği delip geçen gözler…
Bir kitapla anlatılacak şeyleri, tek bir bakışla anlatan gözler…
Ve bir tarihi değiştiren, çağ açıp, çağ kapatan gözler…
İşte o gözlerden bir çifti Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın hayatını değiştirmişti.
O değişim, bu milletin de kaderini…
Bazı şeyleri neden yaptığını anlatamazsın…
Sizden bekleneni, olduğu gibi yansıtamazsın…
Size yüklenen misyonun ne olduğunu ciltler dolusu kitapla anlaman ve anlamlandırman gerekir…
Bir milletin gönlünde yer etmenin, nasıl bir beklenti, nasıl bir umut, nasıl bir duanın sonucu olduğunu herkes çözemez…
Ama bunu bir çift ürkek göz anlatabilir…
***
Tahminime her yazar bugün Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın adaylığı ve muhtemel seçilmesi halinde cumhurbaşkanlığını kaleme alacak; destekleyecek, karşı çıkacak…
Ama ben o gözleri konu edinmek istiyorum…
Başbakan Erdoğan’ın ağzından…
***
Erdoğan, 1994 yılında İstanbul`da yerel seçimler için gece gündüz koştururken İstanbul`un her semtine, her sokağına ulaşmaya çalışırken, manşetlerin şevklerini kırmasına müsaade etmediklerini, tehdit telefonlarına aldırmadıklarını belirterek, şunları söylüyordu…
“Birileri, günler öncesinde zaferlerini ilan ederken,
biz Allah`ın takdirine inanıyor,
milletin takdirinin farklı olduğunu hissediyor,
hiç hız kesmeden koşturuyorduk.
İstanbul`un yoksul mahallelerinden birindeydik,
Kalabalığın içinden 7-8 yaşlarında bir kız çocuğu, yanıma geldi.
Elinde bir şey vardı…
Elini uzattı, elini tuttum…
-Bunları annem gönderdi, dedi.
-Annem, seçildikten sonra sakın bizi unutmasın, dedi.
İki tane bileziği elime tutuşturdu.
Daha ne olduğunu anlayamadan kendisi de o ince bileğindeki oyuncak bileziğini çıkardı, onu da elime tutuşturdu.
Ben daha bir şey söyleyemedim, bayağı uzak kalabalığın içinde kaybolup gitti.
O bilezikler İstanbul’da Büyükşehir Belediye Başkanlığı makamında hep karşımda oldu.
Ben asıl o gözleri unutamadım.
Aradan 20 yıl geçti, 7-8 yaşlarındaki o çocuğun gözlerindeki parıltıyı, heyecanı unutamadım.
Pınarhisar Cezaevinde yatarken karşımda hep o çocuğun bakışları vardı ve o elime tutuşturduğu, annesinin gönderdiği iki bilezikle, bileğinden çıkardığı oyuncak bilezik…
AK Parti’yi kurarken gözümün önünde o çocuğun gözleri vardı.
Ankara’da Başbakanlık görevini yüklenirken karşımda hep o masum gözler vardı.
Attığım her imzada o gözler, karşımdaydı.
Gece yorgun başımı yastığa koyarken, sabah uyanınca o masum çocuğun gözlerindeki heyecan, o umut, parıltı, o beklenti hep karşımdaydı.
Ne o gözleri ne de o gözlerin küçük sahibinin verdiği mesajı bir an olsun aklımdan çıkarmadım.
Annesi, ‘seçildikten sonra bizi unutmasın’ demişti ya…
Allah’ıma hamd olsun, o büyük emaneti, büyük mesajı hiçbir zaman unutmadık, unutmadım.”
***
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a karşı çıkan veya onu devirmek için akla hayale gelmedik ittifak yapanların, kirli kumpaslara alet olan veya kuranların bilmediği nokta işte tam da burası…
AK Parti mitinglerinde “montaj” olup olmadığını araştırmak yerine, mitinge gelen yaşlı anne ve babaların gözyaşlarına ve kıpırdayan dudaklarına baksalardı, yeterliydi…
Yüzlerce yıldır horlanan, aşağılanan, küçümsenen, bir tarafa itilen, alaşağı edilen, tekmelenen, asılan, işkence edilen, kurşuna dizilen, iradesi yok sayılan, umutları tüketilen, yarınları elinden alınan gözler, işte o gözlerdi…
Bir milletin kabul olmuş laneti de, kabul olmuş duası da olmak mümkün…
Payınıza hangisi düşmüşse, başınıza o gelir…
Tweetimden seçmeler
Susmak, bazen haykırmanın sessiz çığlığıdır.