Meşhur Yunanlı filozof Demostenes, bir gün Atina`daki bir toplantıda konuşmak için kürsüye çıktığında, ahali aralarında konuşmayı bırakıp gürültüyü kesmedi.
Bunun üzerine Demostenes halka hitaben şöyle dedi:
"Size yalnızca iki cümlecik söyleyeceğim."
Sözünü tamamlar tamamlamaz da, bir fıkra anlatmaya başladı:
"Vaktiyle bir Atinalı bir yere gitmek için bir eşek kiralamış. Eşeğini kiraya veren adam da aynı yere gideceği için beraberce yola koyulmuşlar. Tam yarı yola geldiklerinde bir sıcak basmış. Dinlenmek için mola vermek zorunda kalmışlar. Fakat ortalıkta hiç gölgelik bir yer yokmuş. Eşeğin asıl sahibi hemen eşeğin gölgesine sığınmış. Bunu gören öteki adam hiddetlenmiş:
“`Oraya oturmak benim hakkım” demiş.
“Niçin?”
“Çünkü eşeğini kiraladım ben!...”
“Ama ben eşeğin gölgesini kiraya vermedim ki!”
Derken aralarında muazzam bir kavga çıkmış...
Demostenes, sözün burasına gelince, hemen kürsüden indi. Halkın:
"Sonra ne olmuş, anlatsana?" diye bağırması üzerine, tekrar kürsüye çıktı:
"Ey ahali," dedi. "Sizin iyiliğiniz için bir lâf edeyim dedim, dinlemediniz. Ama bir eşeğin gölgesini nasıl da merak ediyorsunuz..."
*
Esas gündemi veya bize yarar getirecek konuları bırakıp malayani şeylerle uğraşmamıza güzel bir örnek olması bakımından paylaştığım bu fıkrayı aslında daha farklı şekillerde de yorumlayabiliriz.
Memleketin durumuna veya konuşup, tartıştığımız, peşine düşerek vakit kaybettiğimiz şeylere baktığımızda fıkranın aslında ne kastettiği daha iyi anlaşılacak.
Bir kısım insanlarımız eşeğin gölgesini merak ettiğinden başka şey dinlemek istemiyorlar ne yazık ki.
Mesela, haziran ayında yapılacak seçimlerin heyecan ve koşuşturmacasına şimdiden kendini kaptıranların bir kısmı gibi. Aday adaylarının kimlerin olup olmayacağından tutun da adayların belirlenmesine kadar bir çok konuda hararetli ama çoğu boş tartışmalar yaşıyoruz.
Kimi zaman kavgaya dönüşebilecek bu tartışmaların gelecekte kime ne fayda getireceğini bilmek için kâhin olmaya gerek yok. Geriye dönüp önceki seçim süreçlerine bakarsak bu gayet kolay anlaşılacak.
Buna rağmen eşeğin gölgesi ile uğraşanların sayısı azımsanmayacak kadar var.
“Gölgelerin gücü” adına kendilerinde muhtemel bir güç hayali kuranların, bu beklentilerinin aslında bir vehimden ibaret olduğunu anlamaları için daha kaç seçim süreci yaşamaları lazım doğrusu bilmiyorum.
Ama kaybedilen zaman ve emeğin, bunun yanında kırılan kalp ve küstürülen dostların nelere mal olduğu hakkında sizler kadar olmasa da bazı şeyler söyleyebilirim.
Söylemek isterim tabi ama esas duyup anlaması gerekenlerin beni duymayıp eşeğin gölgesini merak edecekleri endişesi ile vazgeçiyorum.
Tıpkı benden daha yetkin ve tecrübeli, daha bilgili ve birikimli insanların yaptığı gibi. Belli bir noktaya kilitlenip başka şey duymak ve görmek istemeyenler için yapacak başka da bir şey yok gibi, şimdilik.
Hele bu süreci de geçirelim bakalım ve yazıyı şu özlü sözle bitirelim:
“Ne kadar konuşursan konuş, söylediklerin karşındakinin anlayabildiği kadardır.”