İnsanın yaratılışının bir gayesi vardır.
Bu dünyaya geliş sebebinin bir amacı vardır.
İnsan, bu dünyaya, sadece yemek, içmek, gezmek, tozmak için gönderilmemiştir.
İnsan için, bu fani dünya bir imtihan salonudur
İnsanın çalışması, gayreti, çabası ve topladığı azığı nispetinde, bu imtihan salonunu terk edecektir.
İnsan, ya sınavını verecek, ya da veremeyecektir.
İnsan, nasıl ki girdiği her sınavdan, sonucunun nasıl olduğunu merak ediyorsa; işte ebedi hayat için girdiği sınavının nasıl geçtiğini, geçirdiğini düşünmek zorundadır.
İnsan, elbette bu hayat için edinimler yapacaktır.
Ancak bu edinimler, ebedi hayatı kazanabilmek için, bir araçtan ziyade bir amaç olmalıdır.
İnsanlar, bazı dönemler için nasıl hazırlıklar yapıyorsa, aynen ebedi hayatı için de aynı hassasiyeti göstermelidir.
Ebedi hayatı kazanabilmek için, yapılması gereken çok şeyler vardır elbette.
Bütün insanlar ölecektir.
Ölüm mutlaktır ve kaçış yoktur.
Bazılarının öldüklerinde farklı şekillerde işlemler yapılmasını istemeleri bir yana, ( yakılma, küllerinin denize ve başka yerlere atma, vahşi hayvanlara yem edilme, okyanusa terk edilme, mumyalanma…) inananlar öldüklerinde kabre koyulacaklarını bilirler.
Kabir de Münkir ve Nekir’in sorularına cevap vermek vardır.
Sırat köprüsünden geçek vardır.
Mahşer günü, sorulacak sorulara cevap vermek vardır.
Cennete Ala’ya girebilmenin bir takım şartları vardır.
İşte insan, bütün bunlara cevap vermek ve sahip olmak için, bu dünyada azığını toplayarak, sınavını geçmek zorundadır.
Öyle bazılarının söylediği gibi, bu fani hayat o kadar da uzun değildir.
Çok kısa bir fanilik hayatı söz konusudur.
Mal, mülk, mevki, makam ve her türlü nimetler geçicidir.
Bu hazırlıklar aşamasında, bir takım sıkıntılar olacaktır.
İnsanlar öldükleri andan itibaren, kendilerini ya sonuz bir güzellik ya da sonsuz bir azap beklemektedir.
Allah bir ayetinde dünya hayatının geçici olduğunu asıl hayatın ahiret olduğunu bizlere şöyle bildiriyor: Bu dünya hayatı, yalnızca bir oyun ve (eğlence türünden) tutkulu bir oyalanmadır. Gerçekten ahiret yurdu ise, asıl hayat odur. Bir bilselerdi. (Ankebut Suresi, 64)
“Adamın biri, yaratılmışların en şereflisine Efendimiz, Peygamberimiz (sav) sordu:
-En akıllı kimse kimdir ya Resûlallah?
Peygamber Efendimiz şöyle cevap verdiler:
-Ölümü en çok düşünen ve ölümden sonraki hayat için hazırlık yapandır. Düşünen hazırlığını yapar, düşünmeyen ise unutur gider.”
Hem dünyayı, hem de ahireti unutmamak gerekir.
Her ikisini de aksatmamak gerekir.
Hem dünya ve hem ahiret için yapılması gerekenler ve yapılmayacaklar bellidir.
Bunları öğrenir, kendimize düstur edinerek, kendimizi ona göre hazırlarsak; ne bu dünyada sıkıntılar çekeriz, ne de ebedi ahirette sıkıntılar yaşarız.
Kerim BAYDAK