Dışarıya çıkmaya korkuyoruz.

Yolda yürümekte endişeleniyoruz.

Güvenlik tedbiri alınmayan inşaatların altından, yanından geçmekte karar veremiyoruz.

Kavga eden birilerini gördüğümüzde müdahale ederek ayırmaya çalışamıyoruz.

Yolda madde bağımlısı olan çocukları uyarıp, bir nasihat veremiyoruz.

Trafikte egzozu patlatılmış arabaları süren, son sesine kadar verilmiş müzik dinleyen sürücüleri ikaz edemiyoruz.

Geleceğimizi taşıyan servisleri durdurup, bir şey diyemiyoruz.

Yolda küfürlü konuşan çocukları, parklarda sokakta nahoş hareketler sergileyen gençleri gördüğümüzde başımızı çevirip, görmezden gelmek zorunda kalıyoruz.

Daha saymakla bitirilemeyecek kadar çok olan, olmaması gereken hadiselere karşı elimiz kolumuz bağlı halde, öylece kalakalıyoruz.

Gözlerimiz var görüyor, ama aslında görmüyoruz,

Kulaklarımız duyuyor, ama aslında duymazlıktan geliyoruz,

Ağzımız var bir iki kelam konuşacağımıza, ağzımızı mühürlemiş bekliyoruz.

Korkmuşuz, korkutulmuşuz, sindirilmişiz…

Gördüğümüz, şahit olduğumuz, duyduğumuz birçok olay neticesinde bu hale gelmişiz, böyle bir karar almak zorunda kalmışız.

Tehlike, tehlike, tehlike…

Her taraf tehlike, her taraftan tehlike…

Nerede, nereden ve ne zaman geleceği belli olmayan muhtelif tehlikeler,

Saygısızlık diz boyu,

Bilinçsizlik, cehalet, görgüsüzlüğün haddi hesabı yok.

Araçlarda yaşlıya saygı, hürmet yok.

Dolmuşlarda şoförlerin nezaketleri hiç yok, yolcuları saygısı kalmamış.

Bir bayanın kucağındaki çocuğa yer kaplıyor diye ücretini isteyecek kadar cüretkâr ve rahat.

Her an bir araba çarpma ihtimalinin olduğu kaldırımlarda yürümek bile tehlikeli,

Esnafların mallarını kaldırımlara koymaları neticesinde araç yoluna inmek, yürümek zorunda olanların, her an bir araç tarafından ezilme korkusu var.

Yollar olmuş yarış pistleri, trafik canavarı kol geziyor, cirit atıyor.

Sürekli yaralanmalar, sürekli ölümcül kazalar, sakatlanmalar…

Her an bir trafik magandasının hız hevesine kurban olabilirsiniz.

Vay mı ki birini uyarasınız!

Ya adamakıllı fırça yiyor, ya yediğiniz dayakla kalıyorsunuz.

Basından, medyadan her gün vurulan, öldürülen, yok olan hayatlar, ebeveynsiz çocuklar, çocuksuz ebeveynler, kaybedilen sevilenlerin ölümlerine, katledilişlerine, işkencelerine, yaralanmalarına şahitlik edebiliyorsunuz. Askeri polis gibi kolluk kuvvetlerini kafa tutanlar çoğaldı. Artık TV açmaya korkuyoruz, gazeteleri okumadan imtina ediyoruz.

Belinde silahla gezenler çoğaldı, madde bağımlıları elinde poşetlerle çarşı Pazar dolaşıyorlar, sokaklar psikopatlarla dolmuş durumda.

Her an yolda giderken, başınıza bir şey düşebilir.

Her an yolda ilerlerken, bir araba çarpabilir.

Her an bir parkta, madde bağımlısı biri tarafından rahatsız edilebilirseniz.

Her an pazarda, biri tarafından soyulabilirseniz.

Her an çocuğunuzu almaya gittiğiniz bir okulun önünde, bekleyen gençler tarafından dayak yiyebilirsiniz.

Her an dolmuşta, hızlı veya yavaş olması yüzünden tartışabilirsiniz.

Her an bir öğrenci servisinde, “ ne istersek yaparız!” gibisinden biz azar işitebilirseniz.

Belki karamsar bir tablo çizdim, sizleri karşı karşıya getirdim; ama ne yapayım, gerçek bu. Kimse “yanlış söylüyorsun!” diyemez herhalde.

Korkuyoruz, evet korkuyoruz!

Gel de korkma!..

 

Kerim BAYDAK

[email protected]