Dünyada birçok şehir, sahip olduğu eserlerle tanınır ve övünür.
Şehirlerin ihtiyaç duyduğu, insanların taleplerini karşılayacak birçok yerler vardır.
Bunların başında meydanlar, parklar, yeşil parklar, dinlenme alanları…
Şehirlerin betonlaştığı zamanlarda, insanlar yeşile hasret kalır.
Betonlaşan şehirleşmeyle beraber, bir takım toplumsal ihtiyaçlar ortaya çıkmaktadır.
Otoparklar, Spor Alanları, Kültür Merkezleri, Kongre Salonları, Tiyatro ve Sinema Salonları, şehre girenler, şehirden çıkanlar, inanç, doğa, tarihi ve kültürel değerler…
Şehirlerin tanıtılmasında, bunlar önemli etkenlerdir.
Şimdi şehrimiz, Adıyaman’ımız için, biraz düşünelim!
Adıyaman olarak, sözü edilen ve toplumsal ihtiyaçlarımızı gideren nelere sahibiz?
Adıyaman olarak, övünebileceğimiz nelere sahibiz ve ne kadar sahipleniyoruz?
Tarih, inanç, doğa ve turizm kenti olduğumuzu her fırsatta dile getiririz.
Tarihi ve turistik dokuyu koruma adına neler yapıyoruz/yapabiliyoruz.
Belki, bu konuda “ siz ne yapıyorsunuz?” diyebilirsiniz.
Her kişinin görev ve sorumluluğunun farklı olduğunu düşünecek olursak,
Biz de bir yazar olarak, üzerimize düşeni yapıyoruz kanısındayım.
En azından, mevcut sorunların neler olduğunu dile getiriyoruz.
Elbette bunu yapacağız, yetkisi ve etkisi olanlar da değerlendirecekler.
O anlamda yapılanlar olduğu muhakkak, ancak yetersiz gelmektedir, denilebilir.
Bu konuda en büyük görev, yerel yönetimler ve yerelde görev alan konunun uzmanlarına düşmektedir.
Henüz seçilmiş, çiçeği burnunda bir Belediye Başkanımız (F. Hüsrev Kutlu) var.
Gerek söylemlerinden, gerekse mensubu olduğu düşünce sistematiği gereğince, bu işin üstesinden geleceği kanaati ve telakkisi oluşmuş görünüyor.
En azından, şehir yaşayanlarının, kamuoyunun kendisinden beklentileri bunlardır.
Kamuoyunda sürekli dile gelen ve insanların en çok sitem ettikleri birkaç konuyu söylemeden geçmek olmaz herhalde.
Görüntü kirliliğine sebep olan reklâm panoları,
Kaldırımda yürüyenlerin çokça şikâyetçi olduğu, esnafların mallarını kaldırımlara dizerek, yaya geçişlerini engellediği,
Yaya geçişlerine ayrılan yerlerin, araçlar tarafından işgal edildiği,
Şehre estetik olarak hava kazandıracak, nahoş görüntülerin olmadığı, övünmeyi gerektirecek bir yapımızın olması gerektiği,
Şehrin birçok tesisleri üzerinden sağlanan rantlar nedeniyle, fırsat eşitliğinin sağlandığı bir anlayışın, bir bilincin oturtulması gerektiği,
Gelecek kuşaklara bırakılacak, güzel, yaşanabilir bir şehir bırakılması konusunda, yeni seçilen Belediye Başkanı’na büyük sorumluluk yüklenmiş olup, üstesinden gelmesi gerekmektedir.
Sahibi olduğumuz bu güzelim şehri, elbirliğiyle kendinden söz ettirecek, övünmemizi sağlayacak, insanımızın ihtiyaçlarını karşılayacak eserler, mekânlar ortaya çıkarmalı ve koruma adına herkes gücünün yettiğince, üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmesi gerekir.
Çünkü bu şehrin yönetiminde, tanınmasında, sahip olduklarıyla övünmesinde, herkesin yapacağı bir şeyler muhakkak vardır.
Her şehrin sahip olduğuyla övündüğü bir eseri, bir mekânı vardır.
Bizim ki hangisi?
Biz, hangi eser ve mekânımızla övünüyoruz/övüneceğiz acaba?
Bir meydan mı, bir AVM ‘mi, bir park mı, yeşil bir orman mı, Pirin Mağaraları ‘mı, Cendere’ mi, Hz. Safvan Bin Muattal’ mı, ziyaretler mi, yoksa dünyanın kabul ettiği sekizinci harika olan Nemrut Dağı’ mı, Atatürk Barajı ‘mı, Hısn-ı Mansur yığması mı?..
Yoksa yılın 8 ayı dışarıda geçen ırgatlık mı?
Hangisiyle övüneceğiz acaba?
Kerim BAYDAK
[email protected]
[email protected]