Çok konuşuyoruz.
Boş sözler sarf ederek, yoruluyoruz.
Hem kendimizi, hem karşımızdakini yoruyoruz.
Ne konuştuğumuzu çok zaman biz de bilmiyoruz.
Maksat “laf olsun torba dolsun” kabilinden kesintisiz konuşuyoruz.
Konuşurken ne kadar anlaşılıyoruz.
Karşımızdaki ne kadar bizleri dinliyor.
Söylediklerimiz ne kadar dikkate alınıyor.
Öyle görülüyor ki çoğu zaman saçmalıyoruz.
Hem de en alasından saçmalıyoruz.
Bazen kendimizle baş başa kaldığımızda, saçmaladığımızın, biz de farkına varıyoruz.
Hem de en alasından saçmalıyoruz.
Bazen kendimizle baş başa kaldığımızda, saçmaladığımızın, biz de farkına varıyoruz.
Sakın kimse “ ben hiç de çok konuşmuyor, saçmalamıyorum! ”demesin.
Yoktan yere sarf ettiğimiz kelimelerin hakkını yiyoruz.
Yoktan yere sarf ettiğimiz kelimelerin hakkını yiyoruz.
Çünkü çoğu zaman susulmaması gereken yerlerde susuyoruz.
Susulması gereken yerde, konuşuyoruz.
Bazen çirkefleşerek, adice, sinsice, saçmalıyoruz.
Çoğu yerde birkaç kişi görünce, başlıyoruz atıp tutmaya.
Çoğu yerde birkaç kişi görünce, başlıyoruz atıp tutmaya.
Attıklarımız yerini mi buluyor, yoksa bize geri mi dönüyor, Allah bilir!
Alakasız bir şekilde, sırf gururumuz okşansın niyetiyle, her konuda ve her şeyle ilgili laflar sokuşturuveririz.
Bazen de gururumuzun zedelenmesiyle, söylediklerimizin altında ezilir, aşağılanır, girdiğimiz çizgide seviyesizce ilerlerken, saçmalamaktan geri kalmayız.
Birilerine yaranmak, ondan taraf olduğunu güya başkasına göstermek/gösterebilmek için, kişiliğimizden, edinimlerimizden, karakterimizden, onurumuzdan ödünler verir, bu yolda ilerlerken, seviyesizce saçmalamaya devam ederiz.
Kimi zaman beklentilerimiz karşılanmayınca, istediğimizi elde edemeyince, tabiri caizse hayvanlaşarak, en adi mahlûktan bile adileşiriz, onlardan daha aşağı seviyelere inmiş olarak yine saçmalarız.
Bazen saçmalayarak konuşurken, istediğini elde etmiş olman hayvani ve şeytani duyguyla, hevesimizi alıp kendimizce rahatlamış olarak, gururlu ve mağrur olarak ortamı terke deriz.
Asla ölümü düşünerek bir fani olduğunu bilmeden, düşünmeden, hesabına gelmeden kaygısızca yaşarken; kim olduğumuzu, nereden gelip, nereye gideceğini, görevinin ne olduğunu düşünmeden, şu koca dünyayı sahiplenmeye, kibirlenerek yaşamaya devam ediyoruz.
Sonuç mu?
Elbette kaçmanın mümkün olmadığı, herkesin gitmek zorunda olduğu mezar ve her en nefesini ensemizde hissettiğimiz ölümle, amelince muamele göreceği ebedi bir aleme göç.
İster yerinde ve zamanında konuşun, isterseniz, saçmalamaya devam ederek konuşun.
Kararını vermek size kalmış.
Takdir sizin!
Kerim BAYDAK